Suriye’de yaşanan kanlı iç savaşın üzerinden yaklaşık 6 yıl geçti. Son günlerde Halep şehrinde rejim güçlerinin yaptığı mezalim ve Halep’ten görüntüler kan donduran cinsten. İnsanlığın ayaklar altına alındığı ,İslam dünyasının göbeğinde çocukların , kadınlarında içinde yer aldığı kanlı bir vahşetin yaşanması bütün Müslümanları derinden yaralıyor.
Maalesef dünya konjonktürünün yapısı , İslam ülkeleri arasındaki ihtilaflar , reelpolitik gelişmeler , bölge ülkelerinde yaşanan darbeler , darbe girişimleri , terör olayları , etnik ve mezhepçi yaklaşımlar başta olmak üzere Suriye’deki iç savaşa çözüm bulunamadı.Milyonlarca Suriyeli başka ülkelere göç etti , kamplarda ve zor şartlarda yaşamaya başladı.Binlerce mülteci kaçak göçmen taşıyan botlarında Avrupa’ya geçme hayali içinde açık denizlerde boğuldu. Harap olan şehirlerin , bozulan demografinin , ortaya çıkmış birbirinden tehlikeli onlarca terör örgütünün analizini dahi yapmak sayfalarca tutar.
Tüm bu üzücü gelişmeler yanında ise ülkemizde bilhassa sosyal medya ile de yayılan gerginlik artırıcı yorumlara ise dikkat çekmemiz gerekiyor güya bu yorumları yapanlar gerginliği azaltıcı birleştirici olduklarını veya farkındalık oluşturduğunu veya tepkisini koyduğunu iddia etmekteler fakat aynı mevzuyu direnç haline getirdiklerinden oluşturdukları körlüğünde farkında değiller.
Suriye’de kim var kim yok. Kim müsebbibi , kim değil. Kim ne amaçlıyor ne planlıyor , basit ama karmaşık.
Suriye’de yaşanan bu gelişmelerin esas müsebbibi Ortadoğu’ya fiilen de müdahale eden , bölgedeki fitneyi her zaman kaşıyan , terör örgütlerini finanse eden batı ve batı kaynaklı yapılanmalardır.Suriye’deki gelişmelere ise dolaylı yönden katkı sağlamaktadırlar. Batı kaynaklı açıklamalar incelendiğinde sadece Suriye’nin kuzeyiyle ilgilendikleri ve Suriye Kürtleri ile ittifak kurma çabaları ise Türkler ile Araplar arasındaki komşuluğu kesmek ve bir takım enerji politikalarıdır. Batının ana gayesi Suriye’nin bölünmesidir. Suriye’nin bölünmesi eski bir batı planı olup 100 yıl kadar önce öngörüldüğü halde vazgeçilen plan ve haritaların yeniden güncellenmesidir.
Türkiye’de Suriye gündemli batı kaynaklı görüş ayrılıkları ve gerginleştirici yorumlar batı tarzı yaşamı benimseyenler ile bölücülük yanlıları tarafından benimsenmektedir.
Türkiye’nin İslam Dünyası ile ilgilenmesinin batı ile ilişkileri kopardığından , Türkiye’nin ortadoğulu bir ülke gibi davrandığından bahsetmektedirler.
Türkiye’nin mültecilere ev sahipliği yapmasından rahatsız olmakta ve aşağılayıcı ve sadece sorunları gören bir üslup kullanmalarından ötürü direnç oluşturup mülteciler konusunda sağlıklı değerlendirmeler yapılmasına engel olmaktadırlar.
Türkiye’deki bölücü terörü göz ardı edip , sadece ortadoğu kaynaklı terörü görüp ayrıca destek verildiği şeklindeki görüşe sahip olanların ise ihanet içerisinde oldukları açıktır.
Batının amacının bölünme olduğunu , Türkiye’nin de bölünmesini amaçladığı için hem terör örgütü hem de siyasi uzantısı partinin gerek batıdan aldığı destek gerek Suriye’deki yandaşları ile irtibatı , terör eylemleri yapması , ülkemizde artık gerginleştirici yorum vb olmaktan dahi çıkmış ülkemizde ciddi bir terör sorununun ve terör yandaşlığı sorunun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.Bölücü terör örgütü Suriye’deki gelişmeler neticesi yeniden batının taşeronluğuna soyunmuş ve cinayetler işlemeye devam etmektedir.
Suriye’deki bir diğer müdahil büyük güç Rusya’dır.Rusya’nın Suriye’de eskiden beri süregelen nüfuzunu kaybetmeme amacıyla rejime her türlü askeri desteği de vermek suretiyle katılmıştır.Suriye’deki Türkmen direnişini ciddi şekilde gerileten Rusya yaşanan insanlık dramının da başlıca dış müsebbiplerindendir. Rusya’nın batı ülkelerine göre bölge ülkeleriyle devletler düzeyinde ekonomik ve siyasi ilişkilerinin pozisyonu Rusya’ya gerektiği tepkinin gösterilememesine yol açmıştır.Çin vb ülkelerde bu kapsamda değerlendirilebilir.
Türkiye’de Suriye gündemli Rusya kaynaklı görüş ayrılıkları ve yorumlar ise Suriye muhalefeti kaynaklı , Türkmenler kaynaklı ve reelpolitik gelişmeler kaynaklı yaşanmaktadır.
Rusya , Türkiye’nin doğalgaz başta olmak üzere ciddi enerji ilişkileri , nükleer santral yapımı , turizm ve Türkiye’nin ihracat kalemleri açısından bölgede önemli bir ekonomik aktör durumundadır. Türkiye ile Rusya arasında gergin ilişkilerin her iki ülkeye de fayda sağlamadığı fark edilmiştir.
Rusya’nın Suriye’de toplu ölümlere sebebiyet verecek şekilde rejim yanlısı askeri desteği , Türkmen bölgesinin rejim kontrolüne geçmesindeki rolü , rejime açık desteği ve ömrünü uzatması , Suriye muhalefetine destek veren Türkiye’yi ve esedden nefret eden halkımızı vicdanen rahatsız etmektedir.
Türkiye’de çok sayıda batı taraftarı olup rus yanlıları önemsiz orandadır. Türkiye’de İran’dan nefret edenler çok sayıda olup Rusya’dan nefret edenlerde hayli azdır. Rusya’nın kamuoyundaki bu algısı sebebiylede Suriye gündemli görüş ayrılıkları ve yorumlarda önemli yer teşkil etmemektedir. Konjoktürel tepkilerde yer almaktadır.
Suriye’de müdahil hem bir bölge ülkesi hem de İslam Ülkesi olan İran ise sadece Suriye değil bütün Ortadoğu da dengeleri alt üst etmiş şekildedir. İran’ın ekonomik , askeri ve siyasi yönden belirleyici bir siyasi aktör olması mümkün değildir fakat mensubu olduğu şii mezhebi nedeniyle diğer ülkelerde yer alan şii azınlıklarla yakın ilişki kurma ve bu gerginlik vasıtasıyla kimi ülkelerde çıkan çatışmalar yoluyla nüfuzunu genişletme çabası içerisindedir.
İslam dünyasında mezhep çatışması riski var mıdır ? Teorik olarak şiilerin İslam Dünyasında % 15 ‘lik bir paya sahip oldukları ve iran dışında çoğunluk sağladıkları önemli bir ülke olmaması sebebiyle böyle bir riskin varlığından kolay kolay bahsedilemez.Fakat Ortadoğu haritası ve ülkelerdeki fay hatları ise uygun ortam bulduğunda bu çatışma riskine fırsat verilmesi ihtimali bulunmaktadır. Fakat bir diğer husus ise şudur ? Geleneksel Sünni çoğunluk ile Şiilik çatışması varmış gibi göstermek bir algı olup gerçekliği bulunmamaktadır.
Bir takım gazetecilerin İran’da da Sünnilerin yani daeş vb kestiği insan görüntüleri var diye empati değerlendirmesi yapılması lazım şeklinde yorumlar. İyi de sormak lazım daeş Sünni midir , harici midir. Haricidir , hariciler kimdir neye düşmandırlar tarihte kimleri şehid ettiler vb bir bakın . daeş gibi bir örgüt din dışı bir örgüttür İslam ile falan alakası da olamaz fakat harici zihniyetteki saldırgan ve tekfirci anlayışa Şiilik – Sünnilik gerilimi derseniz , kusura bakmayın Müçtehid imamlarımıza , Ehl-i Sünnet İnancımıza , ecdadımıza ve daha doğrusu İslam’a büyük ve mesnetsiz şekilde haksızlık etmiş oluruz. Sünni olup bu görüşe meyledenler var mıdır , aynı algı sebebiyle meyledenler vardır ama asla genel nitelik kazanması mümkün değildir.
Gelelim Suriye’deki Nusayri azınlık şiimidir ? Normalde klasik Şiilik ile ilgisi bulunmayan bu inanç mensuplarının konjoktürel anlamda İran ile ittifak halinde olması ve iran asıllı silahlı kuvvetlerin Suriye’de bulunması sadece İran’ın Şiilik motivasyonunu artırmasına katkı sağlamaktadır.Yine Suriye’de Lübnan Hizbullah’nın esed rejimi tarafından savaşması da aynı motivasyonun artmasını sağlamaktadır.
İran yanında Şiiliğin ana merkezini oluşturan Irak’ta güç dengesinin Şii Araplar tarafına geçmesi Irak’ın Araplardan ziyade iran ile yakınlaşması mezhep temelli yakınlıktır. Yemen’de yaşanan iç karışıklıkta taraflardan birinin İran destekli olması mezhep temellidir. Suriye rejiminin iran desteğini alması mezhep temellidir.Hizbullah’ın esed rejimine destek vermesi mezhep temellidir. Bazı körfez ülkelerinde ve Suudi Arabistan’da da mezhep temelli bazı gerginliklerin yaşanması mezhepsel fayların harekette olduğunu göstermektedir.
Burada kimsenin dini inancı üzerinden baskıya , zulme maruz kalması savunulamaz.İslam dünyasında az çok taraftar bulmuş Şiiler yüzyıllardır bu coğrafyada yaşamaktadır. Şiiler ile yüzyıllardır Hac vazifeSİ dahi beraber şekilde yerine getirilmiş olup İslam dünyasının dışında değerlendirilmemişlerdir.Hal böyle iken iran tarafından mezhepsel gücü siyasi nüfuz alanının genişletilmesi amacıyla mezhepçi bir siyaset yürütülmesi ise tenkit edilmesi gereken bir husustur. İran’ın mezhepçi politikasının genel anlamda bir mezhep gerginliğine yol açacağı kaygısıyla iran hakkında eleştiri yapılmaması ve yapılan eleştiriye tahammülsüzlük insafsızlık olur.
Karısını sabah akşam döven bir adamın , devamlı içki içip kötü bir yaşantı içinde yaşayıp hayatı ailesine zehir ediyorsa sadece karısına sabret evliliğini bozma diye nasihat edilip kocaya aman adamı sinirlendirirsek evliliği bozar diye nasihat edilmezse adalet , hakkaniyet olur mu ? Herkesin usulünce anladığı bir dil vardır bu dili kullanarak menfi duruma müdahale edilmesi şarttır. Karısının suçu varsa karısına nasihat edilir onunda anladığı dilden. Hem suçlu hem güçlü olursa vicdanlar yaralanır.Vicdanların kabul etmediği bir hususun gerçekleşme ihtimali yoktur.
İran’a mezhepçi demek bunu yaymak Müslümanlar arasında çatışma riskini artırır , batının fitne operasyonlarına geliriz , kan dökülür , tuzağa düşeriz şeklinde yorumlarda vardır.Ben bu yorumlara haksızsınız , ne alakası var demiyorum. Elbette İslam dünyasında ortaçağ avrupası gibi bütün insanlığın gözü önünde sırf inanç farklılığından insanlar birbirini öldürmesini , yaşanan karışıklıklardan İslam düşmanlarının keyfe gelmesinden rahatsızlık duymalıyız böyle bir şeye mani olmalıyız ama insafla , tarafsızlıkla. Eleştiri tek taraflı yapılırsa , haksız şekilde yapılırsa bu fitneyi önlemez , artırır. Tespiti doğru yapmak lazımdır.Hiç bir ülke ve toplum geçmişiyle ve geleceğiyle karalanmaz. İran bugün mezhepçi yaklaşımı varsa ilerde olmayabilir , şimdi mezhepçi politikası olmayan bir ülke mezhepçi politikalar yapabilir . Bunlar varsa bu hata ve kusuru usulünce ifade etmek lazımdır. İranı sert şekilde eleştirenler ifrada kaçtığı gibi bu eleştiriyi eleştirenlerde ifrada kaçmış haldedir.İran eleştirdiğin kadar amerikayı , rusyayı eleştirmiyorsunuz diyenler iranı da bir kez bile eleştirmeyerek inandırıcılıklarını yitirmektedirler.
Şiilik ile iran özdeşliği de ayrı bir problemdir.Eğer bir şii – Sünni gerilimi tehlikesi varsa Şiilik üzerinden değil iran üzerinden yorum yapıldığında insanlar devamlı neden iran deme ihtiyacı hisseder.İran bir komşu devlet olarak siyasi anlamda bir işbirliği ve çatışmamazlık ortamının izahı yapılabilir ve makul karşılanır.Fakat iran dostluğunu şii inancını ve akidesinin makullüğü üzerinden yapmaya kalkışmak ise bu meselenin halledilmemesidir.İnanç hususu matematiksel bir durum değildir. Herkesi kendi inancında değerlendirmek ve değerlerini hafife alma gafletine düşülmemesi gerekir.Şiilik , Sünnilik yokmuş gibi davranamayız , varlar ve var olmaya devam edecekler sadece bir birimizin huzurunu bozmamayı öğrenmeliyiz.
İnsanlar yaşadıkları toplumun , geçmişlerinin , tarihlerinin ve inançlarının değerlendirmesini yapıp bin düşünüp bir konuşup üslubunu iyi seçmelidirler.İyi niyetli ve vahdet temelli yorum ve konuşmalarda eğer iran algısı yükseltilirse tepkiselliği artırmaktan başka hiçbir işe yaramaz.Sosyal medyada vb mecralarda aşırı ve anlamsız iran övgüsü iran nefretini artırmaktan başka bir işe yaramaz. Meseleyi iran dışında , Şiilik dışında değerlendirip aman bu kelimeleri ağzımıza alır , olumsuz yorumda bulunursak bu algıya hizmet ederiz kaygısı aksi kanaatlere hizmet etmektedir.Birlik ve vahdet vurgusu yapılacaksa usulünce ve üslubunca yapılmalıdır.medeniyetin dışarıdan gelen güçlerle devrilmesi , yok olması acı tecrübelerdir. Yeni gelen hakim gücün inancının farklılığı her zaman çok acı sonuçlara yol açan kırılmalar doğurur.
Bir diğer hususta Türkiye için Şiilik – Sünnilik ayrımı bir anlam ifade etmezken kendi içimizde fikirsel ayrışmaya hizmet etmekten başka bir tartışma yaşanmamaktadır. Hangi zamanda hangi mekanda hangi mecrada hangi konunun hangi dozajda konuşulması bilinmemektedir .Halepte insanlık dramı yaşanırken insanların vicdanı parçalanırken iran temelli dış politik analiz yapmanın zamanı ve zemini değildir.Müfrit diye bir kelime vardır bazı görüşlerin müfrit destekçileri vardır bu tip netameli konularda bu tür müfrit kişilerin görüşlerine yer verilmemelidir.Çünkü bu kişiler uzun zamandır tepki biriktirmiş kişilerdir , isimleri insanları irite etmektedir.
Sonuç olarak İslam dünyası birlik yaşayamaz gibi bir inanç içinde olamayız. İnançlar üzerinden çatışma zemini kuramayız.Tarafgirlik yaparsak haksızlıklarına artmasına yol açarız.Usul ve üslup endişesi yaşamazsak gereriz. Vicdanlara hitap etmezsek inandırıcı olamayız.
İslam dünyasının gözü önünde Suriye’de yaşanan dram bizleri derinden yaralamakta ve üzmektedir.Bir an önce eli kanlı zalim rejimden kurtulmaları , mülteci olanların vatanlarına dönmeleri , geçmiş husumetlerin devam ettirilmeyip huzur içerisinde bir yaşama kavuşmaları hepimizin temennisidir.
Batılı , doğulu bilumum güç ve devletin insan yaşamını mahveden , mezalimlere kapı açan politikalarını reddetmek zorundayız. İslam Medeniyeti dört bir taraftan saldırı altında olup içeriden , dışarıdan her gün medeniyetini canıyla , kanıyla yaşatma savaşı vermektedir. Bu medeniyetinin çöküşten kurtulması huzur ve sükunetin yeniden sağlanıp birlik ve beraberliğimizin tesisidir. Yoksa daha çok mahvolmuş şehirler , harabe binalar , boğulan çocuklar , göç eden insanlar görürüz. İslam kardeşliğini , kardeşliği bozanların faaliyetlerine son verilmesi ve son verme çağrılarıyla hakkaniyetle , adaletle , inandırıcılıkla ve başta iyiniyetle tesis edebiliriz. 16.12.2016
Mehmet Emin Başalp