Barolarla ilgili tartışmalar son günlerde artmış olup baroların seçim sistemi ve çoklu baro olup olmayacağı yönünde tartışmalar bulunmaktadır.
Bu konu gündeme geldiğinde barolarda “ Baro Seçim Sistemleri Üzerine Bir Düşünce“ adlı yazı yazıp acaba İsviçre Sistemi uygulanabilir mi ? diye bir soruya cevap aramıştım.
Nasıl bir teklif olacağı bilinmemekle beraber 5000’den fazla avukatın olduğu illerde 2000 avukat ile yeni bir baro kurulabileceği ve Türkiye Barolar Birliği delege seçimi konusunda bazı değişikler yazılıyor.
Esasında konunun bu kadar dar çerçevede değerlendirilmesi kanaatimce ne barolar yönünden ne de avukatlık mesleği yönünden herhangi bir sorunu çözer. Çünkü 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu demode bir kanundur.Bu kanun temel alınmak suretiyle yapılacak sınırlı değişikliklerde muhtemelen daha fazla garabeti artıracaktır.
İşin tarihi yönüne gelirsek Avukatlıkla ilgili hem mesleki hem teşkilat kanun değişiklikleri hep gergin geçmiştir. İstanbul Barosu’nda ilk kuruluş aşamasında gayrimüslim etkinlik , bu etkiliğin azaltılması çalışmaları daha sonra saltanat ve hilafet taraftarı olduğu gerekçesiyle Baro başkanlığına seçilen Lütfi Fikri’nin yaşadıkları , İstanbul Barosu’nda mütareke döneminde milli mücadele aleyhinde olanların tasfiye edilmesi sonra geri dönmeleri gibi hadiselere bakılınca genellikle gürültülü geçen süreçlerdir.
Kadir Mısıroğlu tarafından yazılan “Üç Hilafetçi Şahsiyet “ kitabı gibi eserler bulunmasına rağmen Türkiye’de Siyasal İslam taraftarı hukukçular açısından Lütfi Fikri bilinmeyen bir şahsiyettir.
Türkiye Barolar Birliği’de 1969’da kurulmuş olup ilk başkanı Faruk Erem , uzun yıllar başkanlık yapan Önder Sav ve Özdemir Özok’da en fazla bilinen TBB başkanlarıdır. Bu dönemlerde yaşanan siyasi tartışmalar ise hafızası kuvvetli olanlar veya araştırma yapmak isteyenler için durmaktadır. Genellikle çağdaşlık , laiklik , ihl , başörtüsü vb gibi tartışmalar odağında gelişmeler yaşanıyordu.Nitekim 28 Şubat döneminde de hak savunmak yerine yasakçılık savunuluyordu ve Adalet Bakanlığı’nın başörtü ile ilgili genelgesini de tanımayacaklarını ilan etmişlerdi.
Baroların önceki dönemlerde de yoğun siyasi tartışmalar içerisinde oldukları bir gerçektir , laiklik tartışmaları son yıllarda daha az gündeme gelirken bu sefer de farklı cinsel yönelimlerin himayesi gibi toplumun reaksiyon vereceği sansasyonel tartışmalar ile barolar hep yan yana geldi.
En son gelişme ise Barolar Birliği başkanı ile baro başkanlarının çekiştiği başka bir görünüm arz etmektedir.
Avukatlık Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklikler ise bu yeni gelişmelerin zemininde ilerlemektedir.
Bu tartışmalar yanında artan hukuk fakültesi kontenjanları ve eğitim kalitesinin düştüğü iddiaları ve sayıca artan avukat sayısının getirdiği ve getirebileceği sorunlar , avukatların ekonomik sorunları gibi başkaca sorunlarda konunun başka bir yönünü oluşturmaktadır. Ayrıca yaşanan mesleki teknik sorunlara da ilişkin zaman zaman yeni teklif ve değişiklikler önerilmektedir.
Bunlar kişisel görüşlerim olmakla beraber Avukatlık Kanunu’muz demode bir kanundur. Bu kanun temel alınmak suretiyle yapılan değişikliler avukatlık mesleğine ilişkin ufuk açıcı olmayacaktır.Tabii bu kanunlardan evvelde hukuk , ceza ve idari muhakeme kanunlarımızda da avukatlık ile ilgili artırılmış yetkiler yoktur.Avukatlar kanaatimce sadece Avukatlık Kanunu ile güçlü olamazlar. Bu konuda Hukuk Muhakemesi Kanunun’da avukat ne şekilde kanunda geçmektedir ne gibi hakları vardır bakıldığında son derece klişe ve basit şekilde atıflar yapıldığı ve davayı yürütmede önemli yetkilerinin olmadığı görülür aynı şekilde idari yargı ve ceza yargısında da aynı şekildedir.Avukatlık Kanunu’ndan önce bu kanunlar ıslah edilmelidir.
Bir diğer husus Adliye teşkilatlarında avukatlar temsil edilmemektedir. Adli veya idari yargı komisyonlarında avukatlar yoktur. Adalet Bakanlığı’nda avukatlar ile ilgili özel bir birim yoktur.
Avukatlıkla ilgili hukuk eğitimi , sınavı , staj gibi konularda kaliteyi artıracak önemli gelişmeler yaşanmamış veya uygulanmamıştır.
Avukatlık Kanunu’nda ise güncel eğitim , ekonomik ve teknolojik gelişmelerle uyumlu bir hukuki dil yoktur , tuhaf yasaklar , kısıtlı yetkiler bulunmaktadır.Baroların teşekkülleri ve yetkileri de uygulanabilirlikten uzaktır.Mesela Kanun’un 110.maddesinde yer alan TBB’nin görevleri neredeyse herhangi bir STK’nında yapabileceği düşünce , görüş belirtmek gibi görevlerdir.Hal böyle olunca gerek barolar gerek TBB’de siyasallaşma sorunu had safhasıyla görülmektedir.Görüş belirtmek gibi soyut yetkilerden ve icrai gücü olmayan kurumların etkisizliği ile herhangi bir mesleki gelişimin yaşanamayacağı açıktır.
Avukatlık Kanunu değişecekse avukatın konumu yeniden tanımlanmalıdır avukat hukuken güçlendirilmelidir , avukatlar ekonomik olarak güçlendirilmelidir , avukatlar idari olarak güçlendirilmelidir. Güçlü avukatlık bir hedeftir fakat güçlü bir baro kanaatimce asla bir hedef olamaz. Aksine barolar daha katılımcı bir yönetim sistemine , daha kolay seçim sistemlerine , daha dar yetkilere sahip olmalıdırlar.Bu konuda mesela ben değişiklik tekliflerinde elektronik oy gibi bir konuyu görmedim yani gelişen teknolojide hala az seçmenli yerlerde bile sandık usulüyle oy kullanmak anlamını yitirmektedir bu konularda kolaylaşma sağlanmalıdır.Baroların daha katılımcı olması için yönetimlerinde temsilin daha fazla artması ve temsilcilerin daha fazla yetkiye sahip olması daha iyi olacaktır nitekim “İsviçre Sistemi “ derken bunu kastetmiştim.
Çoklu baro konusuna gelince bu konunun gerçekten iyi düşünülmesi gerekmektedir çünkü şimdi sayıya bağlı bir çoklu baro sistemi yine dar bir alanda değişiklik olacaktır.
Çoklu baro ile kamu kurumu niteliği mevzusu da ayrı bir garabet olacaktır bu esasında pek de olmayacak bir durumdur. Barolar cemiyet , dernek , birlik gibi bir durumda olsa isteyen istediği baroyu kursun ama böyle bir durum nasıl temellendirilecek iyi düşünmek gerekiyor.Tabii bu konuda esas sorun yasalaşmadan sonra işleyemeyen bir sistem olsa acaba eskiye dönüş daha sancılı bir durum oluşturur mu ?
Bir sıkıntılı durum haberlerden öğrendiğim kadarıyla 2000 üye sayısının altına düşen baronun kapanacağı iyi de herhangi bir siyasi tartışmadan kaynaklı bir iç bölünme ile de baronun kapanması iyice meslektaş hoşnutsuzluğu artırdığı gibi kapanan baronun üyeleri nereye gidecektir gittiği yerde nasıl karşılanacaktır. Barolar arasında çekişmelerde yeni dönemin getirebileceği yeni çekişme konusu olacaktır.
Baroların belli bir siyasi ideolojinin ve görüşün sert açıklamalarla savunulduğu yerler haline gelmesi de zaten temel bir sorundur.Baroların açıklamalarının oluşturduğu bu sorun ancak iç rekabeti artırmakla mı engellenir yoksa ayrışma ile mi engellenir ? İç rekabet şimdiye kadar bir şekilde uygulandığı halde bu sorun giderilmemiştir.Ayrışma ile hiç olmazsa iç gerginliğin azalabileceği gibi bir görüşte öne sürülebilir , teoride tutarlı gelmekle birlikte baroların konumundan kaynaklı uygulanabilirliği hususu şüpheler barındırmaktadır.
Bir diğer alternatif isteyen avukatların Adalet Bakanlığı bünyesinde ülke çapında bir sicile kaydolmaları ve bu topluluğun seçim yerine atama yoluyla idareciler tarafından yönetilmesi. Tabii burada da avukatların bağımsızlığı ve disiplin hukuku gibi bir konu ortaya çıkmaktadır.Yani barolarda ideolojik farklılıktan kaynaklı avukatlar mesleklerini idare ettirmişten kamuda bu husus daha zayıf olur kanaatindeyim. Bu hususta düşünülmesi gereken bir alternatif olduğunu düşünüyorum.
Bir diğer alternatif barolar birliğinin tamamen kaldırılması olabilir.Barolar birliği yerine ülke çapında farklı barolardan avukatların ülke çapında özel bir dernek statüsünde avukatlar birliği şeklinde yapılanmaları olabilir.Üyeleri avukatlar olmak zorundadır , kurucu avukat sayısı 1000 olabilir mesela . Türkiye … Avukatlar Birliği gibi. Burası sivil toplum kuruluşu şeklinde faaliyet gösterir.Burada TBB başkanının yargının kurucu unsuru avukatları temsil ettiği ifade edilmektedir.Ülke çapında avukatları temsil eden en üst organ veya temsilci kim olacaktır hususu öne sürülebilir kanaatimce bu hususta en iyi usul tüm avukatların katılacağı bir seçimle seçilen başkan ve yönetim olacaktır artık kazanan kimse ona herhalde herkes razı olacaktır. Çünkü seçim varsa seçilmek veya seçilememek olağandır.
Bu tartışmalar devam edecektir ama gönülüm ister ki son derece kapsamlı değişiklikler olsun.25.06.2020
Mehmet Emin BAŞALP