RÖPORTAJ AV.EFKAN İŞCİ

                EFKAN BEY FOTO                                                                     

 

                                                                                                 Röportaj Av. Efkan İşci

Yapan ve Hazırlayan : Mehmet Emin Başalp

 

1-Kuralsız, maceracı, bohem hayatı yaşayan, maymuniştahlı, düzensiz ve gösterişli yaşayan insanlar için ne düşünürsünüz?

Bunlardan bazıları benim de bir ölçü dâhilinde yapmak isteyip ama düşünce, değerler, alınan eğitim vb sebeplerle yapmadığım yapamadığım şeyler. Daha az kuralcı, biraz daha maceracı, biraz daha düzensiz olmak isterdim mesela.

Bunlardan birçoğu aynı kişide varsa o kişinin, ailesine ve topluma bir faydası olmayacağını düşünüyorum. Çünkü bu tür bir yaşayış, kendini ve haz almayı merkeze koyduğu için etrafındaki olup bitenlerle ilgilenmeme sonucunu doğuracaktır. Ayrıca bu yapıdaki bir kişi hep alıcı konumda olacaktır. Etrafına bir şeyler katmadan ziyade etraftan nasıl faydalanabilirim, buradan ne tür bir çıkar elde edebilirim diye bakacaktır. Maalesef ki bu yapıdaki kişiler genellikle faydalanacağı uygun ortam ve çevre bulabilecek sosyallikte olabilmektedirler. Bir şekilde işleri de rast gitmektedir.

 

2-Futbolu oynadığınızı ve sevdiğinizi biliyorum, Türk futbolunun gidişatı için ne düşünüyorsunuz?

Türk futbolunu birçok alanda karşılaştığımız sorun olan yılları aşan bir plan program yerine günü kurtarma üzerine kurgulamış, taraftarın yöneticileri, yöneticilerin taraftarı, basının her ikisini de gaza getirerek yönettiği bir yapı olarak görüyorum. En bariz örnek Ülkemizin en zengin işadamları hep kulüp yöneticisi olurlar, kulüpler hep zarar eder ama kendi işyerleri zarar etmez.

Okullarda önem verilen yönlendirmeli spor dersleri ile başlayan, başarılı olabilecek öğrencilerin altyapılara yönlendirilmesi ile devam eden bir sistemin oluşturulması gerekir. Altyapıdan belirli sayı üzerinde sporcu oynatan kulüplere vergi avantajı vb teşvikler sağlanabilir.

Bu konuda iyi örnek olarak Jupp Derwall ve bir ölçüde Mircea Lucescu’yu görüyorum.  Jupp Derwall yıllar önce Ümit Milli takım, Galatasaray ve A Milli Takımın kadrosunu oluşturdu ve uzun yıllar bunun ekmeğini (Fatih Terim, Mustafa Denizli ve Şenol Güneş de dâhil) yedik. Mircea Lucescu da şu an ki Milli Takım Kadrosunu oluşturdu. Genç ve güzel bir kadro var. Başarı gelir inşallah.

 

3-Ne kadar muhafazakârsınız (mesleki, yaşam, politik) ? Hukukçular için muhafazakârlık bir avantaj mı yoksa dezavantaj mı? Muhafazakârlar modernleşiyor mu? Bu akımla aranız nasıl?

Zihnim çok muhafazakâr, ancak hayatıma ne kadar yansıdığı konusunda endişeliyim. Maalesef aksiyon yönüm zayıf. Bu da bir tür kendine Müslüman görüntüsü verebilir. Bunun altında uyanık tiplerin öne geçip bazı şahsi menfaatleri doğrultusunda Müslümanları yönlendirmelerinin farkına varıp uzak durma şeklinde bir yapının yattığını söyleyebilirim. Birinin menfaatinin bir piyonu olmaktansa yalnızlığın iyi olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncenin toplumsal menfaat için iyi olmadığını da biliyorum. Ancak tarafını belli eden biriyim.

Muhakeme gücünü artıran hukuk eğitiminin dindar insanlar için çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Ancak hayatta öğrendiğimiz hukuki bilgiler ile dini bilgileri nasıl uygulayacağımız konusunda problem yaşanıyor. Dindar hukukçu (avukat, hâkim vb) mesleğini icra ederken, din kurallarıyla çelişen hukuk kurallarıyla karşılaşınca kerhen bir tercihte bulunmak zorunda kalıyor. Din kuralları yerine tercihini hukuk kuralları yönünde kullanmak zorunda kalanlar ve bunu dert edinenler için dindarlık dezavantaj.

Öncelikle kavramlar ile aram iyi değil. Neyi ifade ettiğini bildiğim birçok kavramın alt yapısını çok araştırmam. Modernleşme de bana bazı şeyler ifade ediyor ama bu konuda sadece yaşadıklarım ve gördüklerim dâhilinde cevap verebilirim. Muhafazakârların ve bunun Ülkemizde karşılığı olan milli ve manevi değerlere bağlı kişilerin modernleştiği, değerlerini koruyamayarak çağdaşı Müslüman olmayan topluluklara benzediği görünüyor. Özellikle maddi imkânların, eğitimin, tüketimin, internet kullanımının artması vb birçok sebep hayatımızı önemli ölçüde değiştirdi. Maalesef modernleşme arttıkça muhafazakârlık da azalıyor veya kabuk değiştiriyor.

Bu tür akımlardan kaçmak çok zor. Siz uzak dursanız da gelip sizi buluyor ve kuşatıyor. Bir de bakıyorsun batıya giden bir araçtasın ama arka camdan doğuya bakıyorsun, gözlerin arkada kalmış. Ayak sürüyoruz, arkalarda kalmaya çalışıyoruz ama kervan yol almasına da engel olamıyoruz.

 

4-Artvinlisiniz, Artvin’i Türkiye’de görülmeden ölünmemesi gereken şehirler sıralamasında nereye koyarsınız? Artvin Mutfağı nasıldır, Konyalılar tanısa sever mi?

Genelde Karadeniz özelde Artvin, insanlarımızın yeşile hasretinin sembolü niteliğinde. Artvin’e dağ, yayla, göl, orman, denizle birleşen yeşil doğa için gidilir. Artvin’in en büyük avantajları, tabiatının el değmemiş olması ve insanlarının eğitim seviyesinin çok öncelerden beri yüksek olması ve göç vermesi. Eğitimli kitle gittiği yerde doğal Artvin’in reklamı oluyor. Tabii ki Artvin de beklentiyi karşıyacak kadar tabii güzellikte olunca ismi çok geçiyor. Eğer aradığınız, tabiatla baş başa olmak ise Artvin size istediğinizi fazlasıyla verecektir. Yok konfor arıyorsanız boşuna yorulmamak lazım.

Artvin’e dağ, yayla, göl, orman, denizle birleşen yeşil doğa için giderseniz memnun kalırsınız. Sahil kesiminde balık, içerlerde çağ kebabı, kuymak, sinor, kendine has iri kuru fasulye, ülkemizde yaygın yapılan tüm yemekleri bulabilirsiniz. Mutlaka lezzet farkı vardır ama başlı başına zengin bir Artvin mutfağından söz etmek Adana, Antep, Konya mutfaklarına haksızlık olur.

Konyalı biri Artvin’e gitse ve bir haftasını orada geçirse memnun olur, günleri dolu dolu geçer ve yemekleri de beğenir. Ancak uzun süreli ve sadece yemek endeksli düşünürsek farklı olabilir.

 

5-Gündemde yer alan hukuk, adalet gibi sorunlar için ne düşünüyorsunuz? Adli ve cezai olayların sosyal medyada konuşulması ne derece doğru, takip ediyor musunuz?

Hukuk kuralları, içinden çıktığı toplumun ahlak, din, gelenek görenek vb kuralların özü olarak tanımlanır. Yani hukuk kuralları toplumun değerlerini yansıtır ve yaşadığın hayatı düzenler. Ancak bizde hukuk kuralları, toplumun içinden çıkmamış Müslüman Türk toplumunu dönüştürmek için konulmuştur. Amaç Müslüman Türk toplumundan batı medeniyetinin ortaya çıkardığı insan tipi oluşturmak olunca da hukuk kurallarının adaleti sağlama yönü mümkün olmamıştır. Genelde hukuk topluma yaban bir konu olmuş ve otorite için de sopa vazifesi görmüştür.

Adaleti sağlayacak bir hukuk sisteminin oluşabilmesi için hukuk kurallarının toplumun yaşayışının, hakim ahlak ve din kurallarının içinden çıkması gerekir. Düzenlemelerin başka kültürlerden tercüme şeklinde değil de toplumun içinden çıktığında, toplumun hukuka bakışı değişecek, adalet de sağlanmış olacaktır. Örnek olarak zinanın suç olmaktan çıkarılması ile başlayan ve aileyi korumak yerine ailenin bir ferdini diğerine karşı korumak şeklinde görülen düzenlemelerin, toplumun içinden çıktığını ve toplumun bir sorununu çözdüğünü söylemek mümkün olmadığı gibi çözülmez toplumsal sorunlara sebep olmuştur. Zina ve şiddet bu düzenlemelerden sonra artmıştır.

Kötü hukuk kuralları olsa da herkese eşit uygulanmalıdır. Karar mercii konumunda olan hâkimler sadece yasama, yürütme, kolluk kuvvetleri, siyasi partiler vb karşı değil aynı zamanda sosyal baskılar, sosyal medya, sermaye, güç odakları vb düzensiz ama etkili yöntemlere karşı da bağımsız kalabilmelidir. Bunun yolu hâkim teminatıdır ve karşılığı kanunlarımızda vardır. Burada hâkimlerimiz ve onların özlük haklarını düzenleyen konumdaki kişilerin, hukuk dışı baskılara anında tepki vermemesi gerekir. Hâkimin bağımsız olarak ve hukuka uygun verdiği karar üzerine sosyal medyada başlatılan kampanya üzerine karar değiştirilmemelidir. Zaten kararların denetim yolları kanunda belirtilmiştir, bunun dışında bir uygulamaya ve popülist yaklaşımlara düşülmemelidir.

Adli ve cezai olayların sosyal medyada konuşulmasına başka bir yaklaşımım da şudur. Oturmuş bir sisteminiz yoksa, bazı şeyler yolunda gitmiyorsa toplumda yaygın bir şekilde konuşulur ve herkesin diline düşer. Ülkemizde oturmuş ve insanlarımızca kabul görmüş bir sistem, ideal birliği olmadığından sadece hukukta değil eğitim, ekonomi, siyaset, din vb her alanda herkesin başkalarıyla paylaştığı, muhabbetini yaptığı bilgisi var. Bazı şeylerin belki de kültür, ahlak, din seviyesi çok alt düzeyde olan sosyal medya fenomenlerince yönlendirilebiliyor olması doğru olmadığı gibi topluma da zarar verecektir.

 

6-Gençliğiniz ve günümüz Konya’sında neler değişti sizce, olumlu ve olumsuz olarak neler var sizce?

Nasıl Artvinli olmaktan memnun isem aynı derecede Konya’da yaşamaktan da memnunum. Biz geldiğimiz dönemde Konya, muhafazakâr, insanların birbirini bir şekilde tanıdığı ve yakın ilişkilerin kurulduğu büyük bir köy gibiydi. Biz köyden Konya’ya geldiğimiz için yadırgamadık ancak Bursa, Ankara, İstanbul gibi yerlerden gelen tanıdıklar, öğrenciler biraz da eleştiri olarak bu şekilde ifade ederlerdi. Ben bunun kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum. Hatta toplumun korunması bakımından olumlu olarak görüyorum. Eskiden Zaferde bile insanlar gevşek davranmazdı, davranamazdı. Şu anda mahallemizde veya evimizde dahi olmayan mahalle baskısının oluşturduğu bir oto kontrol vardı.

Zamanla televizyon, internet, alışveriş merkezlerinin açılması, üniversitenin öğrenci sayısının artması ile Konya’da bazı mahallelerde başlayan şehir yaşantısı Konya’nın tamamına sirayet etti. Şu an Konya da örneklerini dünyanın ve Türkiye’nin her yerinde gördüğümüz şehirlerden biri oldu diyebiliriz.

O yıllarda dini hayat önemliydi ve dini yapının layıkıyla temsil edilmesi söz konusuydu. Arkasında kalabalık kitlelerin yer aldığı hoca efendiler toplumun her kemsinden saygı ve itibar görürdü. Şu anda ortak kabul görmüş din adamı ve din anlayışı eksikliği var.

Tabii ki fiziki imkânlar oldukça gelişti. Mahallemizdeki yollar kahverengi mucur kaplıydı. O halden Konya modern bir şehir görüntüsü kazandı. Büyükşehir Belediye binasının ve otogarın taşınması, tramvayın gelmesi, holdingler, Anap’tan Refah’a ve Refahtan Ak Parti’ye geçişler Konya’da hatırladığım önemli gelişme ve kırılma anlarıdır.

 

7-Serbest ve kamu avukatlığı yaptınız? Sizce en zor davalar hangisidir? Neden?

Hukuktan mezun olunca hedefim hâkimlikti. Ama siyasi ortam İmam Hatip mezunu birinin hâkimliğe girmesi için müsait değildi. Adalet Bakanlığında mezhebi bir yapılanma vardı ve açıkçası sonradan sıkıntılı bir hal alacak insanlar hâkimliğe rahat girerken İmam Hatip mezunlarını almıyorlardı. Bunu söylemezsem içimde kalırdı. Önce arkadaşlarla birlikte büro açtık. Birlikte büro açtığımız veya çalıştığımız tüm arkadaşlar ve en son ben bir şekilde kamuya geçtik. Bunda alınan eğitim ve zihni yapının etkili olduğunu düşünüyorum. Kendi adıma söyleyebilirim ki iş bağlamada ve yaptığım işleri paraya çevirmede, para almada zorluk yaşıyordum. En son Selçuklu Belediyesine avukatlık yapan arkadaşımın Büyükşehir Belediyesine geçtiğini duyunca arayıp Selçuklu Belediyesine avukat ihtiyacı olup olmadığını sorduk. Arkadaş ve sonra ben Başkanla görüştük. Zaten acil ihtiyaç varmış kısa sürede Belediyede başladım. Uzunca bir süredir de çalışıyorum.

Bürom varken boşanma davalarını açma sürecini uzatırdım. Birçok sebebi boşanmak için gereksiz bulurdum. Biraz anlayış veya katlanma ile çözülebilecek birçok sorunun büyütülerek boşanma sebebi haline getirildiğini gördüm. Boşanma davalarını sevmezdim.

Avukatlık mesleği açısından her dava çeşidinin kendi içinde zor ve kolay takip edilebilecek olanları var. Ticari davalar, ceza davalarının da takibi zor olanları var. Müvekkile gerçekleri anlatıp davayı alırsan, yersiz beklenti oluşturmazsan davanın takibi daha kolay olur. Gerçekleri anlatınca da davayı sana vermez.  🙂

 

8-Selçuklu Belediyesi ile özdeşleşiyor gibisiniz? Selçuklu Belediyesini sizce özel kılan ne gibi özellikleri var? 

Öyle görmenizden dolayı teşekkür ederim. Selçuklu Belediyesinin bir çalışanı olmaktan memnunum. Elimden geldiğince, ulaşabildiğimce muhataplarıma ve çalıştığım kuruma katkı sağlamaya uğraşıyorum.

Selçuklu Belediyesi, Konya büyükşehir olup merkez ilçelere ayrılınca (1989) Büyükşehir belediye binasından ayrılıp bağımsız binaya taşınan ilk merkez ilçe belediyesi olmuş. Bu durum kurumsallaşmada Selçuklu Belediyesini ön plana çıkarmış. Şu an hizmet verilen bina Selçuklu Belediyesinin üçüncü binası.

Bağımsız çalışabilme kabiliyetini ilk gösteren merkez ilçe belediyesi olmanın yanı sıra Selçuklu Belediyesinin doğal gelişim alanında bulunması, üniversite ve sanayi tesislerinin önemli ölçüde ilçe sınırlarında olması ve yetişmiş bir kadrosunun bulunması Selçuklu Belediyesinin diğer avantajlı yönleridir.

 

9-Politik fikirlerinizde beslendiğiniz kimseler var mı? Aileniz, siyasiler, aydınlar, ilim adamları, tarihi kişiler gibi?

Politik görüşüm uzak durma içine de girme şeklinde özetleyebilirim. Dedemin Adalet Partili, Babamın Milli Görüşçü olması ile devam eden bir aile yapımız var. Kendimi onlardan farklı görmüyorum. Siyasi tercihlerimde İslam Dinine karşı partilerin bakışı birinci derecede etkili olmaktadır. İslama muhalif görüşler ortaya koyan veya o fikirdeki partilerle yakın ilişkideki siyasi hareketlerden, partilerden uzak duruyorum. Müslümanlara en yakın kişilerden oluştuğunu düşündüğüm siyasi partiye de oy veriyorum. Yeri geldiğinde, ihtiyaç olduğunda siyasi çalışmalara da katılıyorum.

Vatanını milletini seven biriyim. Bu durum da siyasi tercihlerimde etkili olmaktadır. Çalışan, vatanını milletini seven Müslüman Türkler ile Türkiye’nin ve buna bağlı olarak İslam coğrafyasının eski gücüne kavuşacağını düşünüyorum.

Fikri yapımın oluşmasında başta ailem, yaşadığım çevre, aldığım eğitim ve özellikle üniversite yıllarında okuduğum kitaplar ve arkadaşlarım etkili olmuştur. İlmi bilgi yönüm kuvvetli olmadığından şu kişileri okuyarak şöyle böyle biri oldum demek uygun olmaz.

 

10-Hukuk ve Siyaset ilişkisi için ne dersiniz?

Tabii ki ideal olan bu iki alanın birbirine müdahalede bulunmamasıdır. Ancak sistem böyle işlememektedir. Toplumun içinden çıkmayan ve toplumu dönüştürmeyi hedefleyen kurallar sebebiyle hukuk ve bunun uygulama alanı yargı, siyasete müdahale etmiş ve bu gelenek haline gelmiştir. Her darbede, muhtırada hukuk uygulayıcıları darbecilerle ve hakim güçlerle birlikte hareket etmiştir, maalesef. Özellikle yargı siyaset ve muhalefeti ile karşılaşan iktidarlar da bu alan müdahale etmeye çalışmıştır.

Yukarıda da değinmek durumunda kaldığım gibi Ülkemizde hukuk, kanunlar sosyal alanın içinden çıkmadan sosyal alanı düzenlemeyi hedeflediği için hep halkı dönüştürmek hedefi olan bir gücün sopası olmuştur. Bunun siyasi iktidar olduğunu söylemek mümkün değildir. Bazı siyasi görüşler bu yapıdan (kanunların sopa gibi kullanılmasından) beslenip güç alırken bazı siyasi görüşler ise iktidar olsalar da ülkeyi yönetememişlerdir.

Ülkemizde hukuk alanı güç elde etmek isteyen kişilerin mücadele alanı olmuş ve yakın zamana kadar önce mezhebi bir azınlığın sonra ise dini görüntülü bir örgütün güçlü olduğu bir yapı tarafından yönetilmiştir. Ancak hiçbir zaman adaleti gerçekleşecek bir yapıya ve geleneğe kavuşamamıştır. Çünkü geçmişte burayı ele geçirenlerin hep farklı gündemi olmuştur.

Yakın zamanlara kadar ülkemizde hukuk sadece siyaset kurumunun mücadele ve müdahale alanı değil, askeri vesayet, bürokrasi, mezhebi ve dini bazı örgütler, sermaye, üniversitelerin vb. de mücadele ve müdahale alanı olmuştur. Şimdilerde ise yargıya sosyal medya müdahalesi başlamıştır.

Teşekkür ederim.

 

Özgeçmiş

1969 Artvin , Ardanuç ilçesi doğumluyum.1979 tarihinde ailecek Konya’ya yerleştik.Konya İmam Hatip Lisesi ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum.Bir süre serbest avukatlık yaptıktan sonra 2004 yılından itibaren Selçuklu Belediyesinde çalışmaktayım.2015 yılından beri de idari görevim var. Yaklaşık 26 yıldır avukatlık yapıyorum.

 

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir