YÜCELCİLER
Yüceciler’in kim olduğunu da ben ne kadar oldu tam bilmiyorum ama üç – beş yıl önce , sosyal medya üzerinden değerli Ekrem Anaç Ağabey’den öğrendim. Ekrem Bey’in , Yücelciler’i tanıtmak ve bu konuda eserler ve bilhassa sinemaya aktarılması konusunda istek , fikir ve gayretleri var.Kanaatimcede Yücelciler’in ülke sathında tanınması ancak bir filmle hızlı ve etkili olur.Ayrıca hikayesi de bir film için gereken unsurları barındırıyor.
Ekrem Ağabeyimiz’in , Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi’nde idari görevi var , arkeolog , sanat tarihçisi ve müze müdürlüğü de yapmıştır. Sosyal medyada isabetli siyasi yorum , tahmin ve analizlerini de yıllardır takip ederim. Yücelciler için yapmış olduğu sosyal medya paylaşımını da bir yazı olarak blog’umuz da paylaşabileceğimi ifade etti. Teşekkür ederim.
Bu yazı ile okuyucularımdan istirhamım sizde Yücelciler’i araştırın ve unutmayın. 28.02.2021
Ekrem Anaç Yazısı ;
Yücelciler 1947
İnsan Yayınları arasında çıkmıştı
Kitapla 1991 yılında 102. Topçu Alayında askerliğimi yaparken asker arkadaşım Fikri Cumhur’un önerisi ile tanışmıştım.
Kitap beni yaktı kavurdu.
Yazar Mehmet Talip Ardıcı Yücelciler Hareketinin üyesi idi.
Kitap Makedonya Türklerinin Halveti Şeyhi Şuayb Aziz Yücel liderliğinde Tito ya karşı örgütlenmiş ve bu nedenle YÜCELCİLER ismi ile anılan hareketin serancamını anlatıyor.
Aslında kitap ülkemizde isminden ötürü gerektiği gibi algılanmadı ve gerekli ilgiyi görmedi, Türkiyede bir fraksiyonu anlatıyor sanıldı.
Yücelciler örgütlenmelerini tamamlamış, silahlanımış ve Türkiye gelip İnönü’ye, biz sizden para ve silah istemiyoruz bize uluslararası arenada siyasi destek verin diyorlar. İnönü tamam isimleriniz bırakın gidin diyor. Bırakıp gidiyor Yücelciler, İnönü isimleri Tito ya gönderiyor.
Sonra uçsuz bucaksız zulümler başlıyor Makedonya Türkleri üzerine.
Şahsen balkan göçmenlerinin dindarlığı hakkında bende olumsuz bir izlenim vardı kitabı okuyuncaya kadar. Belki etrafımda gördüklerimden ötürü.
Ama kitapta görülen Makedonya Türklerinin 1947 yılındaki dindarlığı ağızları açık bırakacak kadar yüksekti, bu beni çok şaşırtmış ve kendime kızmıştım.
Yazar Mehmet Talip Ardıcı teknik lise mezunu olmasına rağmen kitaptaki edebi seviyede yine ağızları açık bırakacak kadar yüksekti, bunada çok şaşırmıştım.
Kitapta dönüp dönüp ağlayarak okuyacak bölümler var.
Sinemaya aktarılsa sinema tarihine geçecek sahne olmaya aday bölümler.
Tito nun bu operasyonundan önce bir ara Mehmet Talip Ardıcı’nın Türkiye’ye göçme durumu oluyor. Bu olay üzerine doğduğu topraklardan ayrılmakla ilgili bir kısım var ama olursa öyle olsun. Tekrar ayrılık üzerine böyle bir yazı kaleme alınır mı bilmem.
Şuayip Aziz Yücel Efendi ve üç arkadaşının hapishaneden idama götürüldüğünde, hücrede kalanların ağlaya ağlaya koro halinde Rahman Suresini okumaları.
Çocukluğu Trabzon’da geçmiş hapishanenin Rum Müdürünün bu görüntü karşısında çocukken insanın rumu türkü olmaz diyerek kendilerine Kuran okuyan ve ikramlarda bulunan nineyi hatırlayarak, eli ayağına dolaşması.
Söğütlü cezaevinde Sırpların işkence olsun diye tutuklulara tuğla çamuru çiğnetmesi ve Mehmet Talip Ardıcı’nın çamur çiğneyenlerin arasında bir şeyh efendiyi görmesi ve efendim neler çekdiniz demesi üzerine şeyh efendinin evladım biz değil Peygamberimiz çekiyor demesi.
Hapishanede Yunan Ordusu tarafında savaşan sağlıkçı olarak katılan bir rum hemşirenin Türkler hakkında söylediği güzel şeyler: Türkler asla sağlık çadırlarına top ateşi açmadılar, bizimkiler hep sağlık çadırlarını bombaladı demesi.
Cezaevinde berberliğini yaptığı Alman Generalinin konuşmaları neticesinde müslüman olması ve daha neler…
Yazar hapisten sonra Türkiye’ye göçüyor ve ömrünün sonuna kadar Bursa’da açtığı YÜCEL berberinde müruru ömr ediyor.
Sinenaya aktarılması için çok çabaladım ama sesimi kimseye duyuramadım.
Aile mevcudu tükenen kitabın tekrar basılmasına müsade etmiyor, muhtemelen Makedonya devleti baskı yapıyor.
Bi yerlerden bulmanız ve okumanız şiddetle önerilir.