İHL Tarihinde Konyalı Bir Avukat

 

IMG_20220202_220825 IMG_20220202_220807 IMG_20220202_220802


İHL Tarihinde Konyalı Bir Avukat

 

Ahmet Çelik Bey Konya kültürüne sessiz sedasız büyük hizmetlerde bulunuyor , Allah razı olsun , Konya Büyükşehir Belediyesi yayınlarından çıkan Konya İmam Hatip Okulu 1951-1971 adlı kitabını zevkle okudum.Kitapta ilgimi çeken bir kısım oldu yazı haline getirmek istedim.

 

Konya İmam Hatip Okulu malum ülkemizde İstanbul İmam Hatip Okulundan sonra kurulan ilk yedi okuldan biri ve kitabın önsözünde belirtildiği üzere bu yıllara ( 1951-1971 ) Hacıveyiszade Mustafa Efendi yılları demekte pek tabii mümkün. Hacıveyiszade Mustafa Efendi gibi önemli bir İslam aliminin maddi , manevi destek ve himayelerinde kurulan bir okul , aynı zamanda ders verdiği , öğrencilere İslam ve ilim ruhu aşıladığı bir dönem.Bu mücadelenin önemini biz bugünden ölçemeyiz yahu epi topu belli sayıda Anadolu’nun bu kavruk çocuklarına ( 250 öğrencinin 152’si köylüdür ) içinde din derslerinin olduğu bir okul nedir ki ? denilebilir. Oysa dönem şartlarında bu bir devrimdir , yaşlı bir müderrisin umudu ve duası , halkın sevincidir. Bugün artık bu aşı tutmuş , bu okullar ülkemize nice hayırlı nesiller yetiştirmiştir.

 

Okul 29 Ekim 1951’de açılmıştır.Okulun ilk müdürü ilginçtir , öğrenci adayı Ömer Ali Güneşer’i okula kaydettirmek için Milli Eğitim Müdürlüğü’ne giden Avukat Ali Rıza Uğurlu’ya okulun müdürü olması teklif edilir. Mehmet Ali Uz ve Serdar Ceylan’ın da bazı yazılarında görüldüğü üzere Konya Barosu idare meclisinde de görev yapan baro başkan vekilliği yapan bir serbest avukattır oysa.

 

Ali Rıza Uğurlu aylık 200 lira ücretle müdür tayin edilmiştir.Müdür Bey 6 saat olmak üzere meslek derslerinden Kuran-ı Kerim , Arapça , siyer vb derslere girecektir.26 Aralık 1951 de Konya valisi okulu ziyaret ve teftiş etmiş çok memnun kalıp müdür beye teşekkür etmiştir , müdür beyde okul mevcudunun arttığını binanın yetersiz kaldığını söylemiştir.

 

Fakat ilk müdür Av.Ali Rıza Uğurlu mayıs ayı gibi rahatsızlanmış ve 21 Haziran 1952 tarihinde vefat etmiştir. Bu sene itibariyle vefatının 70.yıl dönümü olacaktır. Yeni Meram gazetesinde şehrin çok üzüldüğünü belirten bir haber çıkmış , cenaze namazının Kapu Camiinde kılınıp Musalla Mezarlığına defnedildiği bildirilmiştir.Ailesinin gazetedeki teşekkür mesajından Keçi Muhsine köyünden olduğu anlaşılıyor.Hakkında Kazım Gürel’in yazdığı yazıda Çanakkale Cephesinde savaştığı sonra Konya’da dava vekilliği yaptığı , son yıllarda avukatlıktan çekildiği ve müdürü olduğu İmam Hatip Okulu için var kuvvetiyle çalıştığı ifade ediliyor.

 

Doğum tarihini bulamadım ama vefat ettiğinde muhtemelen 55 yaş civarı veya daha büyük olabilir ama çok yaşlı olmasa gerek.

 

O tarihlerde Okul Derneğinde olan ve bugün sağ olan Halil İbrahim Sayar’ın yine Konya Büyükşehir Belediyesinden çıkan hatıratında , okulun müdürü hakkında , milli eğitim müdürünün odasına girince işte okul müdürü geldi diye Ali Rıza Bey’e milli eğitim müdürünün ısrarları olduğu ifade ediliyor demekki sevk-i ilahi bu okula bir şekilde ilk müdürlük yapmak nasip olmuş.Yine o hatıratta vefatını öğrenen Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin ” 35 yıldır görev yapıyorum çok yazışma gördüm onun kadar ifadesi mükemmel ve düzgün yapan idareci görmedim “dediği naklediliyor.

 

Gerek bu kitap gerek Halil İbrahim Sayar hatıratı , okulun ilk mezunlarından bu kitaplara bir çok bilgiyi veren Mehmet Ali Uz sayesinde olmuştur. Onun ifadesi ile ilk mezunlardan 8 avukat 2 hakim vardır. Yine Mehmet Ali Uz Bey , Konya Barosu avukatlarından Özgen Küçükkoner’le de , mezunların ilahiyat harici bölümlere gidip gidemeyeceği noktasında basında cevabi yazılar yazmışlardır , tabii bu yazılar kitapta mevcut dikkatimi çeken ise fikir farklılıklarının çok zengin bir Türkçe ve nezaketle ifade edilmesi.

 

Velhasıl bu yazıyı niye yazdım , ülkemizin en önemli ve tarihi okullarından olan Konya İmam Hatip Okulu’nun ilk müdürü bir avukat , Konya Barosu mensubu bir avukat , bu önemli bir tarihi kayıt , merhumu yeniden hatırlamak , hayırla yad etmek belki , meslektaşları başta olmak üzere mezarı başında baro veya STK’larca bir anmanın tertip edilebileceği , dua edilebileceğidir.

 

Zor zamanlarda zor işlere talip olmak kıymetlidir , Konya’da imam hatip mücadelesinde bir avukatın bulunmuş olması şahsen bir avukat olarak beni sevindirdi. Avukatların belki ilmi , mesleki çalışmalara çok vakti olmaz ama genelde toplumda sosyal içerikli çalışmalarda hep öncü olurlar.

 

İmam Hatip mücadelesinde katkıları malum başta Celalettin Öktem Hoca , Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri , Başvekil Adnan Menderes , Hacıveyiszade Mustafa Kurucu Hocaefendi , ilk hocalar , okula yardım eden hayırseverler , ilk öğrenciler ve hassaten merhum meslektaşımız okulun ilk müdürü Av.Ali Rıza Uğurlu’ya Allah’tan rahmet diliyorum. 02.02.2022

 

Mehmet Emin Başalp

 

 

 

 

 

 

Nasiyesi Temiz İnsan Ahmet Çalık

IMG_20220119_033305

Merhum Ahmet Çalık bize her gün kendini hatırlatıyor hala insanların acısı taze , insanlar Ahmet Çalık için bir şeyler yapmak istiyor bunu etrafta gözlemliyoruz günlerdir , işte bende bu merhum sporcumuz için bir yazı yazma ihtiyacı hissettim.

Halkımız kendisine mutluluk yaşatan sporcuları , sanatçıları sever bu hususta tek bir kıstas yoktur. Naim Süleymanoğlu mesela ülkemize olimpik manada önemli madalyalar getirdiği için halkımız tarafından sevilirdi.Neredeyse her yaş grubuna hitap eden programlar yapan Barış Manço , toplumun her kesimi tarafından sevilen bir sanatçıydı.

Popülerlik ile saygı ve sevgi ile birleşen daha nitelikli ilgi birbirinden farklıdır , popülerlik bir köpüktür niceliği varsa da niteliği ve kalıcılığı yoktur.

Konyasporumuzun genç yaşta vefat eden futbolcusu Ahmet Çalık’a, Allah rahmet eylesin ,gerçekten gerek kendi duygularım gerek çevre gözlemim olarak insanlar çok üzüldüler.

Ahmet Çalık bilinen bir futbolcu idi ama popüler biri değildi. Popüler olmadığı halde neden  insanlar bu kadar üzüldü ve sevgilerini ifade ettiler ? Genç yaşta vefatı üzmüş olabilir miydi ? Genç ölümler sarsıcı ve üzücüdür lakin tek neden bu değil.

 

Kim iyidir kim kötüdür bunları insanlar dışardan fiilleri ile bilirler ama bazı insanların iyi olduğu nasiyesinden belli olur. Çehre , tavır anlamına gelen nasiye veya nasiye-i hâl kelimesini pek kullanmıyoruz ama daha geniş bir anlam ifade eder , nasiyesi temiz insanlar sevilirler ve bu ilk bakışta anlaşılır.

 

Merhum Ahmet Çalık’a bakınca temiz bir nasiye hemen dikkati çekiyor. Tabii belli bir şöhretin , kazancın ve hareketli bir ortamın olduğu futbol camiasında nadir görülen bir ağırbaşlılık içinde olduğu dikkat çekiyor. Çevresinin şehadetiyle dini vecibelerine düşkün , milli hassasiyetleri olan biri olduğu aşikar.Aslında Ahmet Çalık ülkemizin çoğunluğu olan ama yaşam tarzı dikkate alınmayan , takdir görmeyen o temiz Anadolu insanının bir numunesi , bir evladı. İnsanların bu kadar üzülmesi kanaatimce bundan.

 

Alimin nasiyesi heybetli olur günümüzde nadir görüyoruz , hiffetli alim olmaz. Dervişin gözü yaşlı olur , iyi insanın nasiyesi temiz olur. İbadetine düşkün kişinin yüzü parlar.Müslümanın yüzü güven vermelidir en azından.

Yüzünden şer akıyor veya yine eski bir tabir olan bet suratlı , gözleri felfecir okuyor gibi tabirler hep nasiyesi sıkıntılı kişileri ifade eder.İnsanın yüzüne kötü duyguları kötü işleri sirayet edebilir.

Sadece yüz değil insan şekil olarak dahi dışarıya temiz ve fıtri görünmelidir , bugün için saç sakal , kılık kıyafetler , dövmeler gibi şeylerde bu kategoriye girer.İnsan elinden , tokalaşmasından tut , ses tonuna kadar iyi veya kötü bir insan olduğu şeklinde değerlendirilir.

 

Allah rahmet eylesin , ahlaklı , temiz bir sporcuyu genç yaşta kaybettik onun için demişlerdir ki ; ölenler hep ihtiyar mı ? bir çok kişiye de bunu yeniden hatırlattı , ölüm düşüncesi de iyidir ama bir faydası olması insanın kendine çeki düzen vermesi içindir yoksa vesveseye , korkuya , melankoliye sebebiyet veren ölüm düşüncesinde kurtulmak gerekir. Ölüm ameli salih olana , imanlı olana kolaydır yoksa insanlar ölmek için doğuyorlar ve bir şekilde ölüyorlar.

 

Bir hususta son olarak Ahmet Çalık’ta bir trafik kazasında vefat etti. Ülkemiz dünyada da ölümlü trafik kazaları oranı yüksek ülkelerden , kurallara uymamız , teenni ile hareket etmemiz lazım , tedbiri bozar takdir demişler amma tedbirsiz olmaz istatistikler bunu gösteriyor işte , kurallara uyalım.

 

Mümin , hayır dua ile Kur’an ile anılır , çok söz edip birazda futbolun sloganik yönüyle ilgilenirsen bunu ihmal edersen olmaz onun için hassaten ruhu içün El-Fatiha meas Salavat. 19.01.2022 ( Fatiha dendiğinde önce salavat getirilir bunuda ihmal etmeyelim alışkanlık olmazsa unutulur )

 

Mehmet Emin Başalp

 

 

 

 

 

 

 

TCK 216.MADDESİ YETERLİ DEĞİLDİR

Ülkemizde arada bir inanç , ibadet ve dini değerlere , dini şahıslara  hakaret , aşağılama , amacını aşmış espri , amacını aşmış eleştiriler olmaktadır.Medyaya veya sosyal medyaya düşmesi ile kanaatim geçici infiallere neden olmakta ardından unutulmakta yenisi çıktığında konu yeniden gündeme gelmektedir.Bu fasit daire nedeniyle esasında asıl mağdurlar bu hususlara üzülen , kahrolan samimi inananlardır.

Olayın dini , sosyolojik ve tepkilerin nedeni gibi çeşitli durumları var ama o konuların dışında sadece hukuki konuya değineceğim.

Bu hususta ilk akla gelen madde  Türk Ceza Kanunu 216.maddesidir. Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama Madde 216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Madde metninden anlaşılacağı üzere 1.fıkra açısından din ve mezhep açısından halkın bir kesimini diğer kesimine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden , tehlike çıkartan vb gibi şartları ağır bir suç tanımı vardır.

Din ve dini değerler ne olursa olsun inanan insanlar için ciddidir. Fakat bir devlet için ciddilik kendi otoritesine tehdide göredir. Halkı kin ve düşmanlığa sevk , halk arasında kamu barışını bozacak , çatışma veya gerginlik çıkması riski barındıran devletin güvenlik ve asayiş otoritesini sarsan bir hadisedir. Bu denli devlet açısından ciddi görülecek bir dini değerlere hakaret suçu ülkemiz sosyolojisinde nadir işlenebilir.Bu suçlar genelde ülkede iki ayrı din mensubu , iki ayrı mezhep mensubu olup aralarında siyasi ,sosyal gerginlikler bulunan toplumlarda sık rastlanır.Bu madde metni bu haliyle durabilir fakat ülkemizde yaşanan yaygın sorunu bu madde çözmüyor.

2.fıkra halkın bir kesimini din ve mezhep farkından aşağılaması gerekiyor , şimdi kişinin aşağılama söz veya fiilinden halkın bir kesimini farklılıktan dolayı aşağılamayı kastetmesi gerekiyor. Şimdi buda ağır bir şart kanaatimce çünkü yine insanları yaralayan dini hakaret ve aşağılamalar bu kategoride değil ilk fıkradaki suçun hafif versiyonu ve yine örnek vermek gerekirse o dinin peygamberine ahlaksız fiil isnadında bulunmak falan bu kategoride olamayacaktır.

3.fıkraya gelelim , halkın bir kesiminin belirlediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi , fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde cezalandırılıyor.Şimdi bu denilebilir ki dini değerlere hakaret kapsamı bu fıkradır ,  evet fakat buda yine suç bir şarta bağlanmıştır kamu barışını bozmaya elverişlilik şartı aramaktadır.TCK 216.maddesi yeterli değildir.

TCK’da başka bir takım suç düzenlemelerine bakalım sonra bu konuya bir daha döneceğim.

Devletin egemenlik alametlerini aşağılama Madde 300- (1) Türk Bayrağını yırtarak, yakarak veya sair surette ve alenen aşağılayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu hüküm, Anayasada belirlenen beyaz ay yıldızlı al bayrak özelliklerini taşıyan ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin egemenlik alameti olarak kullanılan her türlü işaret hakkında uygulanır. (2) İstiklal Marşını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Bu maddede tanımlanan suçların yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır.

Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin kurum ve organlarını aşağılama (1) Madde 301-  (1) Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Devletin askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır. (3) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz. (4) Bu suçtan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.

DİKKATİNİZİ ÇEKEN NEDİR ? FİİLİN KAMU BARIŞINI BOZMAYA ELVERİŞLİ OLMASI ARANMIYOR 

O zaman yapılacak olan şudur TCK 216.madde 1 .ve 2. Fıkra olduğu gibi kalsın , 3.fıkra ilga edilerek müstakil bir madde haline getirilerek , şöyle düzenlenebilir.

216/a maddesi  ( 1 ) Halkın bir kesiminin benimsediği dini ve kutsal değerleri alenen aşağılayan kişi , altı aydan bir  yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.( 2 ) Halkın bir kesiminin benimsediği dini ve kutsal değerleri alenen aşağılayan kişinin kamu görevlisi olması veya kamu hizmeti veren kişilerce işlenmesi halinde ceza yarı oranında artırılır. ( 3 ) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.

1.fırkada artık aşağılama , tahkir ve hakaret için kamu barışı şartı aranmayacak ?

Dini değerler yanına kutsal değerler eklenmiştir burası daha çok örfi bir takım halkın kutsallık atfettiği değerleri de kapsaması içindir. Üst sınırı bir yıl olması makuldür esasında burada sıkıntı kamu hizmeti gören veya kamu görevlilerinin hakareti daha fazla infiale sebep olmaktadır. Üçüncü fıkrada gereklidir çünkü bir takım eleştirilerde hakaret kastı olmadan yapılabilmelidir. Tabii bunlar somut olaylara göre mahkemelerce yorumlanacaktır. Birkaç örnek vererek de yazımı tamamlayayım.

Diyanet İşleri Başkanlığınca kandil gecelerinde program yapılması yasaklanmalıdır.Çünkü bu kutlamalar bid’at ve hurafedir , kaynağı yoktur mealinde bir yazı veya söz eleştiri amacıyla düşünce açıklamasına girer.

Mevlid kandilinde Sakal-ı Şerif öpülmesi geleneğine , dün gece x camisinde Sakal-ı Şerif öpme töreni düzenleyen müftü ve din görevlileri ile öpenler dinden çıkmış , putperest ve kafir olmuşlardır gibi bir takım sözler etse bu ne olur buda birinci fıkra gereği sadece dini değer değil kutsallık atfedilen değerleri de kapsamış olur.

Devletin asli görevlerine ve bu hizmeti yapanlara memur , devletin toplum için faydalı gördüğü işlere kamu hizmetleri ve bunları yapanlara da kamu hizmetlileri denir nihayetinde bunların hepsi kamudur o nedenle bir memur , memur olmayan , kamu görevi veya kamu hizmeti ayrımı çıkmasın diye bu şekilde düzenlenebilir.

Kanaatimce bu basit düzenleme ile dini değer , kutsal ve inanca hakaret suçları daha şikayet edilebilir , yargılanabilir ve cezalandırılabilir olacaktır amaç insanları yargılamak ve cezalandırmak değil suçu azaltmak , kamuyu daha dikkatli hale getirmek  ve inançlı insanların mağdur olması ve üzülmesini engellemektir.10.01.2022

 

Mehmet Emin Başalp

PARLAMENTER SİSTEMLE NASIL HÜKÜMET KURACAKSINIZ ?

Muhalefet tutturmuş parlamenter sisteme geçiş iyi geçildiğini farz edin nasıl hükümet kuracaklar merak ediyorum halkın önüne istatistiki gerçekliğini sunun ?

2018 genel seçim sonuçlarını ele alarak başlayalım ve ittifaklı sistem veya ittifaksız sistemden sonuçlara bakalım.

Akparti  % 42,56 ile 295 vekil çıkardı 1 vekil’de BBP olmak üzere normalde hükümeti kuramıyordu ittifaklı sistemde ama İyi Parti % 9,96 ‘da kaldığı için ittifaksız sistem olsa tek başına iktidara gelirdi bu son derece açık.

Şimdi 295 vekil Akparti , ittifaka binaen %11,10 ile 49 vekil çıkaran Mhp ile koalisyon kurulurdu diye düşünelim.

Mhp ile Akparti’nin koalisyon kurmadığını düşünelim ittifaklı sistemde Chp + Hdp + İyi parti + Mhp koalisyonu lazım 4 partili ve bir biriyle bir araya gelmesi mümkün olmayan partiler.Haydi Akparti biraz daha ittifaksız sistemde düşük oy alsa ve yine İyi Parti barajı geçemese bu sefer yine Chp , Hdp , Mhp koalisyonu gerekirdi. Bunu akıl mantık almıyor zaten bunu daha önce Türkiye 2015 seçimlerinde yaşadı.

Daha sonra istifa şu vb ile mecliste az sayıda sandalyeye sahip partiler kuruldu veya bazı partilere geçiş yapıldı ama onlarında bir belirleyiciliği yok şuan için.

Şimdi 2023’te parlamenter sisteme geçecekler ve mecliste güya 301 vekili sağlayacak bir hükümet kuracaklar ? Hadi parlamenter sisteme Chp ,Hdp , İyi Parti , Saadet , Deva , Gelecek bir çok parti birleşerek geçildi diyelim ama geçildikten sonra sağlıklı bir hükümet ancak Chp + İyi Parti koalisyonun sürdürülebilir olduğunu gösteriyor herhalde 6-7 partili koalisyon kuracak halleri yok  onun içinde Chp ve İyi Parti’nin , CHP’nin Anadolu’dan da oy almak suretiyle çünkü büyükşehirlerde oy artışı vekil sayısını çok artırmıyor %30-35 bandına , İyi parti’nin de en azından %15-%17 oy bandında oy alması gerekiyor.

Şimdi gelelim böyle bir seçim olsa Chp %35

İyi Parti %17

Hdp % 11  tabii Hdp , Chp’nin %35 oy aldığı bir seçimde %11 alamaz ya bu oy komple Chp’ye gitmesi lazım Hdp sıfırlanacak ya da Akparti’den Chp’ye %10 oy kayması lazım ki bu mümkün değil  , Hdp %11 oy aldığında Chp 30 üstünü göremez.

Chp’nin 25-27 bandını görmesi ile Chp , İyi Parti koalisyonu için iyi Parti’nin %20’leri geçmesi lazım geçtiği takdirde de vekil sayısı Chp’nin önüne geçebilir.O da ayrı denklem.

Chp % 27

İyi Parti % 23

Hdp % 11 aldı diyelim.

Toplam % 61 , küçük partilerde % 5 aldı diyelim % 66 geriye kaldı % 34  Akparti ve Mhp toplamda bu oyu alacak bugün Akparti’yi en kötü gösteren anketler  % 34-35 .

Velhasıl parlamenter sistem denilen şey kaos , bunu muhalefette biliyor Halep ordaysa arşın burada , bu muhalefet bu siyasi denklemle filan bir yere varamaz , hadi vardılar diyelim kuramadıkları hükümetlerle , istikrarsızlıkla mahvettikleri ekonomi ile kısa sürede seçime gitmek zorunda kalırlar halkta yeniden Akparti’yi %50’nin çok çok üstünde iktidara getirir.

Parlamenter sistem değil esas cumhurbaşkanlığı seçimi muhalefet için umut parlamenter sisteme geçeceğiz diye alenen yalan söylüyorlar.  Muhalefetin içinde zeki olanlar esas bunun peşinde.  Bu denklem daha seçimler yaklaştıkça çok kaynayacak onun için şimdiki tartışmalar bana göre boş burada esas kavga muhalefet içinde yaşanacak şimdi birlik olduklarına çok bakmamak lazım , iktidarda bence bu duruma göre pozisyon almalı .22.09.2021

 

Mehmet Emin Başalp

 

MEC YAD

esad coşan foto

Merhum Mahmud Es’ad Coşan Hoca’nın hicri doğum yıldönümlerinde anma geleneğine binaen yıldönümü yaklaşırken kendisini yad eylemek üzere bir yazı kaleme aldım.Daha önce selefi Mehmed Zahid Kotku Hoca ile gönül dostu alim olmak üzerinden yapmış olduğumuz nacizane yorumlamalar Mahmud Es’ad Coşan Hoca içinde geçerlidir.

Bazen çeşitli meslek gruplarında tanımlamalar yapılırken örneğin öğretmenlerin en çalışkanıydı , ne bileyim siyasetin delikanlısıydı gibi falan tanımlamalar yapılır muhtemelen oda sahasında camianın akademisyeniydi denilebilir , tasavvufi bir liderdi bunu ifade etmekten çekinmemiş biridir ve akademik ünvana sahipti belki öncesinde de vardır , günümüzde de vardır ama Es’ad Coşan Hoca bu vasfıyla döneminde dikkat çeken biriydi.Bu husustan niye bahsettim , dönem şartlarında 80 sonrası Türkiye’sinde , Türkiye’de hem bir askeri darbe olmuş bazı şeyler sıkı yönetiliyor baskılar var , bazı şeylerde de ülke ilk defa bu kadar dışa açılıyor , serbestleşiyordu. Bu iki hadiseden de din , alimler , tasavvufi , dini gruplar vb etkileniyorlardı. Çünkü geçmişte lokal kalan ve sınırlı imkanlara sahip olan gruplar serbestleşme imkanlarından yararlanıyorlar , görünür oluyorlar , görünürlüğün getirdiği tartışmalar vesaire derken bir taraftan da devletin politikalarına karşı bir duruş göstermeleri gerekiyor nitekim o dönemin en büyük tartışmaları başörtü yasakları  ve İslami olduğu öne sürülerek yasaklanan esasında son derece olağan faaliyetler.Böyle bir ortamda Mahmud Es’ad Coşan Hoca , adı İslam olan dergide hem dini , tasavvufi , politik , sosyal konularda yazılar yazmak suretiyle gündem belirliyor , belirlenen gündemleri yorumluyor , tepki verebiliyor , kendisine görüşü sorulabiliyor işte  akademisyenlikten , tasavvufi liderliğine hem ciddiyet katıyor hem de vizyon katıyordu denilebilir.

Mahmud Esad Coşan Hoca’nın hayatında da bir şey dikkatimi çeker esasında genç bir yaşta vefat etmiştir tasavvufi  liderliğini sürdürdüğü dönem ile vefat öncesi dönemle başlayan ve günümüzde de devam eden süreç hayli farklıdır. Geçmişte belki faaliyet ve söylemde bulunmak sıkıntılı olsa da ortamın huzurlu olduğu söylenebilir fakat vefatından sonra dini , tasavvufi tartışmalar ülkemizde hayli yoğunlaşmış , Sünnet karşıtlığı , modernistler , reformistler , dünyada meydana gelen yeni dini akımlar , Hadis tartışmaları , tefsir tartışmaları , alimler arası sosyal medya veya basın yoluyla tartışmalar , alimlerin üslupları konusunda tartışmalar , tasavvufun ve tarikatlarda meydana gelen yozlaşma veya bu alanlarda eleştiriler  , itikadi sapma ve kriminal olaylara bulaşan topluluklar vesaire derken tatsız ve huzursuz bir ortamın olduğu aşikar , merhum Hoca geçmişte görünür olduğu kadar bu tartışmaların içine girer veya yorumlar yapar , yazılar yazar mıydı yoksa kendince yeni bir yol mu tuttururdu bilemeyeceğiz tabii ki. ( Bu yorum Es’ad Coşan Hoca’nın yazar kimliğiyle yapmış olduğu çalışmalar içindir , tasavvufi yoluna ait değildir )

Mahmud Es’ad Coşan Hoca’nın bir özelliği de doğallığı kanaatimce doğal olmanın farklı görüntüleri var doğallığı belli bir kalıba sokmamak gerekir insanlara nasihat eden klasik tabirle irşad etmeye çalışan bir mürşidin doğal haline bakmak gerekiyor, akademisyen yani meslek olarak da üniversite hocası olan ders anlatmaya , bilgi üretmeye alışkın bir kişi , aynı zamanda tasavvufi geleneğin sohbet , nasihat özellikleri ile birlikte devamlı etrafına bu birikimi aktarmaya çalışmıştır.Şimdi ülkemizde bir çok insanın beklentisi Diyanet İşleri Başkanlığı’nın toplumu irşad etmesidir ve 1980 öncesi Süleyman Ateş’le birlikte başlayarak akademisyen kökenli Diyanet İşleri Başkanları seçilmektedir.O günden bugüne toplumun bütününe hitap edebilmiş veya gönüllere girebilmiş başkan var mıdır ? bilmiyorum.Niye böyle diye bakılırsa hem kişisel olarak doğal davranamadıklarını , dini bir konuyu bile anlatırken doğal olamadıklarını görüyoruz. Oysa Es’ad Coşan bu doğallığı yakalamıştı , kendini kasmıyor , tek tip ve dar bir alana hapsetmiyor daha yenilikçi ve etkili metotlarla etrafına bu aktarımı yapabiliyordu. İslam ile ekonominin önemini de , siyasetin önemini de harmanlayabiliyor veya tarihi bir hadise diyelim İstanbul’un fethini insanlara yeni bir ufukla anlatabiliyordu. Döneminde ve bugün yaygın şekilde erbabı tarafından ve vatandaşlarımız tarafından kendisi takdir edilmekte ve rahmetle yad edilmektedir buna doğallığının başlıca etken olduğunu düşünüyorum.

Mahmud Es’ad Coşan Hoca’nın gerek akademik gerek diğer konularda yazmış olduğu veya derlenen yazılarından oluşan eserleri okumak gerekiyor , kendisinin sözlü ve görsel kayıtları ile ilgili de çalışmalar yapılıyor ve paylaşılıyor , sohbetleri radyodan yayınlanmaya devam ediyor bu doğal aktarımdan nasıl geçmişte istifade edildiyse günümüz insanı da bu müktesebattan istifade etmelidir. Bu kitap ve kayıtlardan olumsuz manada etkilenilebilecek herhangi bir husus yoktur olsa bugüne kadar bir çok tartışmaya ve itiraza konu olabilirdi. Yani sahih , temiz , duru , doğal bir kaynak. Mahmud Es’ad Coşan Hoca da vefatı ile artık tarihe intikal etmiş bir şahsiyettir fakat mirası değerli bir mirastır , harcanacak ve üstü kapatılacak değil aksine daha çok parlatılacak ve aktarılacak bir mirastır.

Yaklaşan hicri doğum yıldönümleri nedeniyle tekrar kendilerini rahmetle yad ediyorum. Allah rahmet eylesin. 13.09.2021

 

Mehmet Emin Başalp

ARAP NÜFUSU

arap haritası

Suriyeli mülteci sayısı konusunda bir haber okurken dikkatimi çekti ve bu konuda  ciddi istatistiki verilere sahip olmadığımdan sadece yorum yapmak suretiyle dikkatimi çeken bazı hususları paylaşmak istedim.

Arap Birliği denilen ülkeleri baz alarak Arap nüfusu üzerine biraz konuşmak istiyorum.Arap Birliğinde 22 ülke bulunuyor ama burada Afrika kıtasından Komorlar , Cibuti , Moritanya , Somali ve Sudan’da Arapça baskın veya resmi dil olmasına rağmen etnik olarak Arap değiller dahası bu ülke nüfusları siyahilerden oluşuyor.O nedenle bu ülkeler benim yazımın konusu ile doğrudan ilgili olmayacağı için bu ülkeleri dikkate almayacağım.

Arap ülkesi denilince iki ülke başı çeker biri Mısır biri Suudi Arabistan

Hepsi Müslüman olmasa da Mısır’ın 100 milyona yaklaşan bir nüfusu olduğu tahmin ediliyor ve Mısır nüfus liderliğini bırakmayacağı gibi bu nüfus daha da artacaktır.Mısır için nüfus bir avantajken Mısır acaba nasıl idare edilecektir ? Şimdi dünyanın en kalabalık ülkesi Çin , otokrat bir tek parti rejimi ile idare edilmekte fakat ekonomik refah günden güne artmaktadır oysa Mısır ekonomisi kötüye gitmektedir.

Suudi Arabistan dünyanın büyük ekonomilerindendir fakat onunda nüfusu 34 milyon civarındadır.Bu ekonomik güce rağmen nüfusunun nitelikli olmadığı bilinen bir vakıa , aslında insanlarda geniş bir ülke , refah , çok eşlilik , çok çocuk sahibi olmak gibi hususlar düşünüldüğünde daha kalabalık olması düşünülmesine rağmen nüfusu oldukça düşüktür.

Gelelim Suriye’ye Suriye , petrolü olmadığı için zengin bir Arap devleti değildi , geniş bir ülke de değildi fakat nüfusu son yıllarda hızla artmıştı çünkü 1994’te 13 milyon civarı olan ülkenin bugün nüfusunun 28 milyon olduğu bununda 7 milyonun iç savaş neticesi mülteci olduğu ifade ediliyor. Bunlar kaba ve tahmini  rakamlar bir ülke kısa bir sürede nüfusunu ikiye katladığı gibi neredeyse bununda 3’te 1’i mülteci durumunda , sormak istediğim soru şu altyapısı ve ekonomisi bitmiş zaten fakir ve kıt kaynakları olan bir ülkeye bu kadar yüksek bir nüfusu geri sığdırmak mümkün mü ? Bu nüfus , işsizlik , barınma gibi hadiseler düşünüldüğünde çok zor olduğu ve bu hususun büyük sosyal kaoslara sebebiyet vereceği açık. Dahası iç savaş olmasa bile Suriye artan nüfusunu acaba nasıl idare edecek ve nasıl bir ekonomi planlayacaktı ?

Suriye’den başka ülkelere geçmeden Lübna’a değinelim maalesef bu sun’i ülke hakkında basında tamamen iflas ettiği yönünde haberler var.Etnik, dini ve mezhebi çeşitliği olan 6-7 milyonluk bir ülke bu kadar ağır ekonomik sorun yaşayan bir ülke için bu nüfusunda idaresi giderek zorlaşmaktadır Lübnan halkı içinde göç ihtimali günden güne artmaktadır.

İsrail işgali altında bağımsız olmayan statüsü de facto bir Filistin devleti oranın nüfusu da sıkışmışlık içinde 5 milyon civarı , bu nüfusta büyük ekonomik sorunlarla boğuşuyor ve artıyor.Filistin nüfusunun göçünü kimse istemez çünkü İsrail ile mücadele silahlı olduğu kadar insan kaynağı istemekte ve demografinin değişmemesi gerekmemekte.

Filistin’in yanında yine sun’i ülkelerden herhangi bir doğal kaynağı da olmayan dış desteklerle ayakta duran 10 milyonu aşan nüfusuyla Ürdün var.Ürdün ekonomisi de kötüye gitmektedir zira bu ülkelerde gelişim olmadığı gibi nüfus artışı da vardır.

Gelelim talihsiz bir ülkeye Irak , zengin petrol kaynaklarına rağmen yaşadığı savaşlar nedeniyle tarumar olmuş bir ülkedir Irak , ekonomisi , siyasi yapısı istikrarsızlık içinde Irak nispeten Arap coğrafyasının kuzeyinde ki en büyük ülke Irak nüfusu da 4o milyonu buldu nüfusun iki katına çıkması son 20 yılda yani neredeyse işgalden sonra bu artışlar bu ülkeler için büyük sayılar ve oranlar ve gelişmeyen Irak ekonomisi ile birlikte ülkeyi sosyal çalkantılara sürüklemektedir.Irak’tan da Avrupa’ya düzensiz göçmen denilen göçler yaşanmakta.

Birde körfez ülkeleri denilen zengin emirlikler var bunlar Kuveyt , Bahreyn , Katar , Birleşik Arap Emirlikleri , Bahreyn 1,5 milyon , Katar 2,5 milyon , BAE 9 milyon civarı , Kuveyt 4 milyon civarı bu nüfuslarda göçmen nüfuslarda dahil olabilir belki ama zengin ülkeler oldukları için bu nüfusun ülkede bir sorunu yok , kimse gitmek istemeyeceği gibi çoğu insan bu ülkelere gitmek istemektedir.

Suudi Arabistan’ın güneyinde 2 ülke bulunur biri nispeten huzurlu bir ülke olan Umman diğer ise sorunlar yaşayan Yemen , yemen büyük ekonomik zorluklarla , iç savaşla ve iç göçle karşı karşıyadır bu ülke nüfusu da 30 milyona yaklaşmaktadır , aslında bu ülke Suudi Arabistan ile birleşse daha sükunetli bir hale gelebilir denilebilir ama buna ne engeldir nüfusu ? Çünkü neredeyse Suud nüfusuna denk bir ülkenin Suud’a katılımı Suud ekonomisini etkilemese de Suud iç demografisini alt üst eder. Yemen bu nüfusuyla nasıl yaşayacak ? Bu husus ilerisi için önemli bir sorun.

Umman geniş bir ülke ama nüfusu 4,5 milyon civarında nispeten huzuru da nüfusunun düşüklüğüne bağlı zira Yemen ile en büyük farkları bana göre nüfusları.

Mısır’ın batısında ki ülkelere gelirsek iyi gelirlere sahip bir ülke iken iç çatışmalarla perişan olan bir ülke var Libya , Libya düşük bir nüfusa sahip 6-7 milyon arası , bu nüfus birde belli şehirlere toplandığı için ülke garip bir tutunamama sorunu yaşıyor.Libya’nın siyasi birliği son derece önemli olmakla birlikte Libya artık dış desteklerle siyaset yapabilen ve yaşayabilen bir ülke konumuna evrilmiştir. Libya’da bu huzursuzluklar nedeniyle Avrupa’ya göç vermektedir.

Libya’nın batısında tabi Afrika’nın en geniş ülkelerinden ama Sahra Çölü’de bulur Cezayir var. Cezayir nüfusu da 45 milyona dayanmıştır.Cezayir ekonomisi de kötüye gitmektedir. Bu artış hızı yüksek nüfus ile ekonomik gelişmeme Cezayir içinde göç ve iç karışıklık demektedir.

Tunus ise Libya ve Cezayir arasında 11 milyon nüfusa sahip Tunus nüfusu yavaş artan bir ülke nispeten siyasi durumu da daha sakin bir ülke ekonomisi büyük krizler yaşamazsa diğer komşu ülkelerinin yaşadığı sorunları pek yaşayacak bir ülke değil.

Ve son ülkemiz Fas , nüfusu 37 milyon kadar Cezayir’e göre daha zengin , siyasi olarak daha istikrarlı Fas nüfusu da hızla artmıyor bu nedenle oda Tunus gibi ekonomisi çok problem yaşamazsa komşu ülkelerin sorunu yaşamaz.

Netice olarak nüfusu fazla olan Afrika’da Mısır ve Cezayir yaşadığı ekonomik zorluklarla ve artan nüfus ile hem siyasi olarak zordadır.Mısır , Cezayir ve Libya’dan dışarıya göç ihtimali yüksektir.

Arap coğrafyasının kuzeyi aslında nüfusları en fazla artan ülkeler olarak Suriye , Lübnan ve Irak yaşadıkları sadece ekonomik değil , iç ve dışa savaşlar nedeniyle belirsizliğe sürüklenmektedir.Bu ülkelerden ileride hızla nüfus çıkışı olması çok yüksektir ve nitekim mevcut görüntü de bunu göstermektedir.

Ürdün  sorun yaşasa da göç verecek gibi durmamaktadır. Arap coğrafyasında en sorunlu Suriye’den sonra ikinci ülke Yemen’dir. Yemen yüksek nüfusu ve çöküş yaşaması ile bulunduğu konum itibariyle büyük zorluk yaşamaktadır , siyaseten bu konuyu nasıl aşarlar , göç verir mi ? belirsiz. Fakat Yemen’in daha patlayacak bir bomba gibi belirsizliğe sürüklendiği açık.

Gördüğüm kadarıyla Arap coğrafyasında huzur ve siyasi istikrar sağlanamaz , iç çatışmalar devam ederse Avrupa’ya bir göç akını olacağı açık bu hususu bölge ülkelerini kaosa sürükleyen batılı ülkelerinde payı büyük fakat burada da bir farklılık var.

Şimdi İngiltere bu bölgeleri tarihte dizayn etmiş  , sömürmüş ve etkisi yüksek bir ülke fakat bu göç İngiltere’ye pek yönelemiyor. Bu bölgede etkisi daha zayıf olan başta Almanya , İtalya , Fransa ile daha küçük ülkeler Hollanda , Belçika , Avusturya ve İskandinavlara yönelik.Bu göç giderek Almanya , İtalya ve Fransa’yı tehdit etmektedir.Bu ülkeler tahminim giderek İngiltere’ye tavır alacaktır.

Bölgeyi mahveden , işgal eden diğer ülke ise ABD bu göç Abd’ye de gitmemektedir.Yine Kara Avrupası ile ABD ve bölgenin çıban başı terör ülkesi İsrail karşı karşıya gelebilir.

Bölgede yine etkisi olan ama göçün yönelmediği diğer büyük ülke Rusya.

Bölgede şuan göçten etkilenen ülke Türkiye Suriye iç savaşı ve etraftan gelen göçmenler ya Türkiye’ye gelmekte ya geçiş ülkesi olarak gelmekteler.İran ise Arap coğrafyasına komşu ama tarihsel husumet nedeniyle Arap göçü yaşanmayan bir ülke tabii mezhepsel özellikleri nedeniyle de bu göç oraya yönelmez.İran Afgan göçü için ise transit bir ülke olarak yer alıyor.

Burada batılı ülkelerin düşünmesi gereken şeyler var , Arap coğrafyasından ellerini çekmeleri bu ülkelerin boğazını sıkmayı bırakmaları , ekonomik olarak önlerinin açılması gerekiyor aksi halde artan nüfusla huzursuzluk yaşayan bu ülkelerden göçü durdurmak mümkün olmayacak bundan en fazla etkilenen de herhalde Kara Avrupası ülkeleri olacak.

Türkiye bu Arap nüfusu artışından ve göçünden nasıl etkilenir ? Görüldüğü kadarıyla hayli etkileneceği açık bu ülkeler Türkiye ile beraber çalışmak zorundalar , Türkiye ile dostane ve ticari yönden birliktelik içinde olmazlarsa ekonomileri daha berbat olacaktır bu konuda Irak ve Mısır’ın daha fazla kapris yapması mümkün değildir , Libya Türkiye destekli bir ülke olmalıdır. Kızıldeniz ticaretinde Türkiye oyuncu olmalıdır. Bölge ülkeleri ekonomik anlamda Türkiye ile iletişimleri iyi olduğu takdirde ekonomik toparlanma geçirebilirler buda bizi göç konusunda rahatlatır. Suriye ise yorum yapılması neredeyse mümkün olmayan bir ülke.

Göç Türkiye’yi sıkıştırırsa bu Almanya’yı , Fransa’yı ,İtalya’yı da etkileyecek bir gelişmedir onlarda hesaplarını Türkiye ile değil ABD, İsrail ,İngiltere ve Rusya ile görmek zorundalar. 08.09.2021

 

Mehmet Emin Başalp

 

MZK YAD

zahid kotku

Orası neresi burası “Arkadaşlık pekey demekle kaim “ diyen adam.

Cahit Zarifoğlu merhumum “Orası Neresi Burası Bir Adam “ şiirinden mülhem gönül dostu , alim Mehmed Zahid Kotku Hocamızın doğumlarının hicri 128.yılı yaklaştığından yad eylemek üzere birkaç şey karaladım.

Hicri 1 Safer , Miladi 8 Eylül Çarşamba , vefatından yaklaşık 41 yıl geçti , pek eski sayılmaz yukarıda zikrettiğimiz şiirde yine bir ifade var “ resmi çekilen nehir “ evet kuvvetli bir kaynaklardan beslenen bir nehirdi , resmi , hatıraları , sesi çekilmişti ve neyi miras bırakmıştı bize Zahid Kotku ? Anlattıkları , tavsiyeleri herkesçe malum olan Allah’ın emir ve yasakları , Peygamber Efendimiz’in sünneti , güzel ahlak tavsiyesi ama onları yeniden hatırlatarak , bilmeyene öğreterek ve tabii ki gönüllere girerek yaptı. Gönle girmek önemli  , gönle hitap etmek önemli pekey demek zaten gönüllü olur cebren pekey desen ne kıymeti var.İşte Zahid Kotku’nun mirası da bu gönül bağı , bugün gönül bağımız kuvvetli ise görmesekte hala müşarünileyhle yakınızdır , bağımız vardır diyebiliriz.

gördük ki ,mekan değildir zamandır önemli olan
ve lakin o da değildir eylemdir önemli olan
ve dahi o değildir kalp olmadıkça.
-cahit zarifoğlu-

Merhum Cahit Bey yine çok güzel temas etmiş kalp/gönül olmadıkça zaman , mekan , eylem ifade etmez işte Zahid Kotku Hocamız’ın kitabını okusak , İskenderpaşa’ya gidip burada imamlık yapardı , vaaz ederdi diye anlatsan , görsen , tavsiyesi diye bir şeyler yapmaya kalksan gönülden yapmazsan bir anlamı yok , bir gönle aktarmazsan yine anlamı yok.

Gönül dostu alim bu bir edebi tanımlama değil ki biraz düşünelim hocamız gönlümüzün dostu mu ? dostuysa sevinin ya hu , iyi bir dost bulmuşsunuz ama dostumuz dünyasını değiştirmiş demeyin alim ölse bile diridir.Esas etrafımızda yaşayan ölüler var dost diye geçinen onlar nereye hitap ederler cevabı herkes pek ala bilir nefse hitap eder bu ayrımda böyle keskindir.

Gönül dostu , alim Mehmed Zahid Kotku’nun bu Hicri 1443 yılı yad günleri vesilesiyle gönülden bir dostluk kurmaya niyetlenip , gönlümüzce eserlerini okuyup , tavsiyelerini dinleyip biraz iyi bir insan olma yolunda mesafe kat edebiliriz zira tecrübeyle sabittir diye bir şey var , merhumun takipçilerinden iyi Müslümanlar , ahlaklı Müslümanlar , istikamet sahibi insanlar , insanlığa faydası olan insanlar çıkmış sende takip edersen illa ki nasiplenirsin , nasiplenenlerden olalım.Allah rahmet eylesin , razı olsun. Amin. 03.09.2021

Mehmet Emin Başalp

KALKINMA HEVESİ

 

SİHA

Sosyal medyanın milletimizin kalkınma hevesine ket vurmasından illallah geldi. Türkiye mühendisini kaybetti yok Almanya kargocu kazandı vb gibi ifadeler.Ülkede şartların zorlaştığı , ekonomik şikayetlenmenin arttığı bir çok ifade görüyoruz. Ben şunu demiyorum tabii ekonomide sorun varsa sorun var denir , enflasyondan dövize , bütçeye , hayat pahalılığına , zamlara , ekonomik küçülmelere vesaire her türlü yorum yapılabilir fakat ülkemizin kalkınma hevesini yok edecek algılarla konuşmamalıyız.

Cumhuriyetten önce ülkemiz geri kalmıştı , cumhuriyet ile bir anda gelişti gibi bir iddia da değilim fakat cumhuriyetin kurulması ile yıpratıcı büyük savaşlardan kurtulmamız ile kalkınma isteğimiz arttı , halkımızın hedefi kalkınma oldu , siyasetin hedefi kalkınma oldu. Cumhuriyet kurulalı daha 100 yıl olmadı bunlar kısa süreler , cumhuriyet kurulduğunda bu ülkede ciddi bir sanayileşme yoktu , çoğu yerde ibtidai usulde tarım yapan ve geçinemeyen insanlar vardı.Kıyafet , ayakkabı dahi o yıllarda halkımız için lükstü ve yoktu.Bunlar anı kitaplarında okunabilir yahut aile büyüklerinden dinlenebilir.Yıllar içerisinde ülkede sermaye birikimin yaşanması ve kalkınma hamlesi ile sanayi ve ticari yatırımlar yapılmıştır.

1950’lerde kalkınma hamlesi hızlanmış, yollar köprüler yapımıza başlanmış , artık halkımızın kıyafet , ayakkabı yokluğu gibi sorunları azalmıştır.Artık elektrik , araba gibi ihtiyaçları artmış ve ülkemizde de halkımız didinip , çalışıp kendini kalkındırmaya uğraşmıştır.Bu yıllarda köylerden şehre göçlerin artması ile de , şehre gelen insanımız , ev , bark yapmaya , çalışmaya , para biriktirmeye , çocuğunu okutmaya ve bir şekilde refahını artırmaya odaklanmıştır. Nitekim Türkiye artık 60’lı yıllardan sonra yaygın elektrik , barajlar , üniversiteler , fabrikalar gibi kalkınma hamleleri artıyordu.İlk boğaza köprü inşaatımız  başlama yılı 1970’tir bu kadar kısa bir sürede bu aşamaya gelmek başarıdır artık bugün ülkemizde neredeyse bütün deniz yollarımız üzerinde Çanakkale Köprüsü’nün de bitmesi ile kara geçiş sorunumuz kalmayacak.

Çok detaya girmiyorum 1980’lerden sonra yeniden hızlanan kalkınma ile bu sefer daha çok sanayi , teknoloji , basın yayın , finans gibi hususlarda Türkiye hızla kalkınmıştır.Halkımızın ihtiyaç ve talepleri değişmiştir.

Tabii şunu ifade edeyim Türkiye bu kalkınma macerası içerisinde askeri darbeler , ara rejim hükümetleri , ambargo , siyasi istikrarsızlık , yüksek enflasyon , bütçe açıkları , öğrenci olayları , büyük grevler vb gibi hadiselerde yaşamaktadır.

80’li ve 90’lı yıllarda Türkiye’nin kalkınma hızını maalesef artan terör belası baltalamıştır.Bu yıllarda da yine ekonomik sorunlara rağmen sanayi ve ticari kalkınma hamleleri yapılıyordu , şehirleşme de , belediyecilikte gelişmeler oluyor , şehirlerimize metrodur , doğalgazdır döşeniyordu.Bilgisayar , cep telefonu gibi teknolojik aletler halkımız ediniyordu.

Siyasetçi ismi vermediğim için hiçbir siyasetçinin ismini vermeyeceğim ama köyünü kalkındırmak için çırpınan muhtardan , beldelerini geliştirmek için nice başarılıları vardır belde belediye başkanları , esnaf, sanayi , ticaret odası başkan ve üyeleri , yerel siyasetçiler , belediye başkanları , milletvekilleri , bakanlar ve başbakanlar ile cumhurbaşkanlarını rahmetle anıyorum. Esnafı , sanayicisi , çiftçisi , çalışanı tüm emek verenleri rahmetle ,minnetle anıyorum.Halkımız kimin taş üstüne taş koyduğunu gayet iyi biliyor. Öyle belediye başkanı var ki şehirde hala şunları o yaptı deniyor , ne başbakanlar var yol yaptı , baraj yaptı deniyor.Öyle sanayici var ki , istihdam oluşturup memleketini kalkındırıyor.

Bugün ülkemiz artık çok daha büyük kalkınma hedefleri içerisindedir , ülkemizde çok geç kaldığımız nükleer santral inşaatları devam etmektedir.Savunma sanayide gelişmemiz ile hem terör belasını defettik hem de ülkemizi güçlendirdik. Havayolu taşımacılığı arttı , hızlı tren hatları inşa ediyoruz. Denizlerimizde doğalgaz , petrol keşfediyoruz. Yurt dışında bir çok inşaat faaliyeti yürüten müteahhitimiz var. Netice de ihracatımız artmış , ekonomik büyüklüklerde geçmişe nazaran ülkemiz sınıf atlamıştır.

Bakınız bu yazıyı niye yazıyorum , tek şeritli yollarda giderken ah şuralar çift şeritli olsa derdik , şuralara viyadükler yapılsa derdik , daha 30 sene evvel mahallesi toz toprak içinde olan yerlerde artık kaliteli asfalt ve kaldırım var , soba yakan azalıyor benim yaşım 37 , ben soba ve banyo sobasını çilesinden kurtulalı çok uzun olmamıştır 10-15 yıl arası tam hatırlayamadım bunlar insan hayatı için kısa süreler. Hep bir hedefimiz isteğimiz hem şahsi refahımız artsın ama ülkemizde kalkınsın isteği ve hevesiydi.Hala bu heves içindeyiz yerli otomobili duyduk mu heyecanlanıyor , bir tesis , fabrika açıldığında seviniyoruz. Hala kalkınma vaadi , hevesi ve projesi olan siyasetçileri destekliyoruz.

Ülke bitti , battık , ülkeyi mülteciler bastı , kendi ülkemizde yabancı olduk , ülkede gelecek görmüyorum , terk ediyorum vs gibi ülkemizi , halkımızı , kendi memleketini tahkir ederek sosyal medya da çokta gerçekçi olmayan , gençlerimize umutsuzluk aşılayan ve maalesef son yıllarda çalışmadan , didinmeden fazla komformist hedeflere yöneltilen gençlerimizi etkileyen insanların esas hedefi kalkınma hevesimizi düşürmek.

Gençler için karşılıksız yüksek meblağlarda burslar verelim , eğitim olanaklarını artıralım lakin gençlerde dört elle sarılacak ülkesi için katma değer üretecek , ücretsiz şekilde destekle geçinmek gibi bir anlayış olamaz.

Ülke beton oldu yaygarası ile sözde çevrecilik algısı ile ülkemizin kalkınma hevesini söndürmeye niyetli fıtratı bozuk küresel şebekelerin borazanlarını dinlemeyelim.

Kadına yönelik şiddet , cinsel yönelimler , cinsel özgürlükler gibi insanları sadece boş boş konuşturmak ve sosyal çatışmayı artırıcı şeylerle zaman kaybedip kalkınma hevesimiz sönmesin. Bizim ülkemizin , gerçek vatanperveri kalkınmacıdır. Yani genelde miskinlikle suçlanan sufi grupların bile başları kalkınmacıdır ve kalkınma teşviği vardır.

Kalkınma olacak diye biz her türlü ahlaki anlayıştan vaz geçecek değiliz, kapitalist sistem ile hakkın ve işçinin sömürülmesine , doğal kaynaklarımızın bilinçsizce ve ucuza çar çur edilmesine itiraz edeceğiz lakin ülkede kalkınma hevesini yok edip sosyal huzursuzluk salgını oluşturmak isteyenlere set olmak zorundayız.

Başta dediğimi yine diyorum ekonomik eleştiriler , teklifler ayrı konu kalkınma hevesimizi yok edecek , ülkemizi tahkir edecek , insanımıza umutsuzluk aşılayan belli şebekelerce fonlanan algıların peşinden gitmek ayrıdır.

Bir insanın zihni , ruhu , gayriahlaki sözden , görüntüden hastalanır , her gün dezanformasyona maruz kaldığı ekonomik eleştirilerde insanda ülkesine karşı güvensizlik oluşturur. Bundan uzak duralım.kalkınma hevesimizi yüksek tutalım.26.08.2021

Mehmet Emin Başalp

ESKİ PARTİLER , YENİ PARTİLER

anket grafik

 

ESKİ PARTİLER , YENİ PARTİLER

Türkiye’de siyasal yaşamda mevcut ve aktif siyaset yapan partilere bir göz atma ihtiyacı hissettim.Şu aralar sıklıkla yeni partilerde kuruluyor , eski partiler ne diyor veya ne yapıyor ?  yeni partiler ne diyor veya ne yapar ? meseleye biraz geniş  ölçekli bakıldığında ben daha değişik sonuçlara ulaştım dahası bu hususları kısaca sıralayacağım.

İktidar partisini en son değerlendireceğim.

Eski Partiler ;

1-En eski parti olarak ve şuan  öyle bir kavramda kalmadı ama , ana muhalefet görevi gören  CHP var , CHP ne yapıyor deniyorsa muhalefeti koordine etme gibi bir misyon yüklenmiş durumda ve aynı zamanda son yerel seçimde büyükşehir belediyeleri noktasında bir başarı kazandığından genelde bu büyükşehir belediyelerinin yaptıkları veya yapmadıkları noktasında gündem oluyor. Kendini sosyal demokrat bir parti olarak tanımladığı için bu yönde gündemde olan bir politika ve projesi de var mı ? denilirse söz ettiren bir projesi görülmüyor. CHP’nin son yıllarda avantajı , geçmişe nazaran diğer sol partilerle rekabette artık öne geçmiş durumda olması ve pek oy kaptırmaması olduğu söylenebilir.

2-Diğer eski partilerden biri de yine mecliste temsil edilen MHP , MHP , Cumhur ittifakı ortağı olarak hükümette temsil edilmese de hükümet politikalarını etkileme gücüne sahip durumda zaman zaman şaşırtıcı çıkışları ile bilinen bir parti.Ülkedeki milliyetçi sağın en köklü partisi olarak genelde icraatçı veya kitle partisi olma yönünde politikaları olmadığından geçmişiyle uygun bir siyasi çizgide gittiği düşünülebilir. Milliyetçi tabanda yeni kurulan partilerle rekabetin artması gibi bir durumla karşı karşıyalar denilebilir.

3-TBMM’de temsil edilen eski partilerden ve Cumhur İttifakı içerisinde yer alan BBP bulunmaktadır.BBP malum olduğu üzere MHP’den Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının kopması ile kurulmuş sempatisi halk nezdinde yüksek lakin uzun yıllar mecliste temsil ve oy oranı noktasında başarısı düşük olmuş bir parti.Son seçimde genel başkanları mecliste temsil ediliyor , Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatı ile karizmatik liderlik dönemini kapatmış haldeler , BBP yüksek oy alıp oyu azalmış bir parti gibi krizler yaşama riskinden uzak fakat az oy ile siyasi etkinlik becerisini nasıl kullanabilecekleri konusu ilerisi için bilinmezlik oluşturuyor denilebilir.

4-Mecliste 2 milletvekili ile Demokrat Parti’de temsil ediliyor , Demokrat Parti , Menderes’li Demokrat Parti’nin Adalet Partisi’nin , Doğruyol Partisi’nin ve yine birleşme olduğu için Anavatan Partisi’nin siyasi mirasçısı olduğunu ifade ediyor.Tabii bu partiler uzun yıllar iktidarda kalmış , ülkeyi şekillendirmiş önemli kitle partileridir. Fakat ifade ettiğim gibi kitle partisidir.Kitle partisi büyük olmak zorundadır , merkez sağ , liberal ekonomi ve kısmen muhafazakarlığı benimseyen bir partinin tam oy oranı da bilinmemekle birlikte az oy alması siyasi geleceğine dair sürdürülebilirlik problemi oluşturuyor denebilir.

5-Bir eski parti ise tabii Milli Görüş Hareketi olarak daha eskiye dayanmakla birlikte son partileri olan Saadet Partisi , Saadet Partisi uzun aradan sonra ilk defa mecliste temsil ediliyor , Saadet Partisi , başarı ve başarısızlık kriterleri üzerinden sıkça iç tartışma yaşamaktadır , Necmettin Erbakan öncesi  veya vefatı sonrası genel başkanlık değişimleri yaşasa da parti büyüyememe sorunu çözemedi.Saadet Partisi’nin teşkilatlı yapısı avantaj olarak değerlendirilebilir fakat iktidar partisine sert eleştiriler yönetmesine rağmen  aralarında oy gecişkenliği yaşanmadı. Saadet Partisi oyunu artırmayı ve siyasette etkili olmayı istemektedir.Saadet Partisi köken itibariyle ülkede İslamcı siyasetin partisi olma iddiası ile Millet İttifakına katılması gibi eleştiriler yer almaktadır.

6-Yeni bir parti olmasına rağmen geçmişine nazaran eski bir siyasi parti olduğunu düşündüren mecliste temsil edilen bir diğer parti HDP’dir.HDP , geçmişteki benzer partilere nazaran Kürt etnik siyasetinin en başarılı olmuş yani en çok oyu almış partisidir.Partinin diğer sol fraksiyonlar yanında değişik kesimlerden temsilcilerle ilginç bir yapısı vardır. Hakkında kapatma davası açılmıştır.HDP’nin siyasi arenada gündemde PKK ile bağı hususu her zaman tartışma konusudur.HDP açısından mecliste temsil açısından problem görülmemekle birlikte , siyasette nasıl bir belirleyiciliği olacağı konusu açık değildir. Aldığı önemli oy cumhurbaşkanlığı seçimi açısından dikkat çekecektir .

7-Kuruluşu eski ve seçime girme yeterliliği olan partilerden Vatan Partisi , genel başkanları Doğu Perinçek’in medyatik popülerliğine rağmen yıllardır çok az oy almaktadır.Yine bir dönemin iktidar partisi ve Ecevitlerin DSP’si eski günlerini arar halde olup çok az oy almaktadır.Hür Dava Partisi , HÜDA – PAR  , İslamcı ve Kürt kökenli vatandaşlara hitap ettiği düşünülen partide az sayıda oy almakta ve genelde seçimlere katılmamaktadır.Bağımsız Türkiye Partisi vefat eden genel başkanları Haydar Baş zamanında da bir çok seçime girdiler fakat kayda değer bir oy oranına ulaşamadılar.LDP ise genelde seçimlerden ziyade sosyal medya da faaliyet göstermektedir.Bu partiler siyasi partiden ziyade topluluk görüntüsü çizmektedirler ve genelde topluluklar mevcudu koruyup yeni katılımlar sağlayamazlar.

Yeni Partiler ;

1-Yeni partiler içinde belki başarılı olmuş tek parti denilebilir çoğunluğu MHP’den kopan siyasetçilerin kurduğu İyi Parti , İyi Parti hem girdiği ilk seçimde baraj problemi yaşamayacağı bir oy oranına ulaşmış , mecliste temsil edilmiş ve iktidar karşısında yer alan Millet İttifakının ikinci ortağı konumunda.Kuruluş dönemine nazaran gündemde daha fazla yer edinmektedir. Bir çok konuda iktidara yönelik tepisel söylemler içerisinde olan parti , seçmeninde her türlü tepkisel oyuna  talip olduğu görüntüsü çizmektedir. Mevcut oyunu korusa veya artırmış olsa mevcut konjonktür açısından başarılı sayılabilecek partinin siyaseten konumu , iktidar olacaksa nasıl olacağı , yoksa iktidar olacak partiyi mi destekleyeceği ( mevcut açısından CHP )  beklentilerinin karşılanıp karşılanamayacağı gibi ilerisi için belirsizlikler barındırdığı söylenebilir.

2-Milli Görüş hareketinden çıkan yeni bir parti olan Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın kurmuş olduğu Yeniden Refah Partisi de hiç seçime girmemiştir. Milli Görüş’ün gerçek temsilcisi olduğunu ifade etmelerine rağmen genelde medyada daha ilginç ve marjinal çıkışlarla duyuluyorlar.Tabii ne kadar oy alacağı konusu ancak kamuoyu araştırmacılarının anketlerine göre olmakta olup basında çıkan haberlerde dikkat çektiği veya yükselen bir oy grafiği olduğu yönünde haberler yoktur.

3-Bir diğer yeni parti ise eski Dış İşleri Bakanlarından Ahmet Davutoğlu’nun kurduğu Gelecek Partisi , partinin politikasının Akparti’den kopmak zorunda kaldıkları iddiasıyla tamamen Akparti’yi eleştirmek ve yıpratmak üstüne kurgulandığı görülmektedir. Kamuoyu araştırmacılarına göre bu partinin de dikkat çekici bir oy oranı olmayıp , söylem ve teşkilatlanma problemleri yaşadıkları görülmektedir.

4-Bir diğer yeni parti ise eski Akpartili siyasetçilerin kurucusu olduğu Deva Partisi , Deva Partisi genelde ekonomi temelli eleştiriler getirmekte olmakla birlikte söylemlerini nasıl gerçekleştireceği ve partilerinin konumları konusunda son derece flu bir ortam bırakmaktalar.Genel başkanlarının hedefi cumhurbaşkanı mı olmak , partilerinin hedefi mecliste mi temsil edilmek yahut başka bir parti ile ittifak mı yapmak gibi belirsizlikler içindeler.Liberal söylemlerin geçmişte ülkede ne denli rağbet gördüğü konusunda karasızlık içerisinde olabilirler.Kamuoyu araştırmacılarına göre yine kayda değer oy oranları görülmemektedir.

5-Bir diğer yeni parti HDP listelerinden seçilen ve sonra ayrılan vekillerce kurulan Türkiye İşçi Partisi , ismi eski olsa da bu yeni bir parti , daha sert bir sosyalist söylem içerisindeler tabii ne kadar oy potansiyelleri olduğu bilinmemekle birlikte şuan mecliste 4 vekil ile temsil edilmekteler.Benzer partiler genelde iktidar hedefinde bulunmadıklarından alacakları oy konusunda bir endişe yaşadıklarını düşünmüyorum mecliste bir daha temsil edilebilirler mi ? edilemezler mi ? belki partiyle ilgili gelecekte düşünülebilecek tek husus budur denilebilir.

6-Bir diğer yeni parti ve CHP’den istifalarla 3 vekille mecliste temsil edilen CHP’nin son cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin kurduğu Memleket Partisi , parti CHP’nin politikalarında geçmiş çizgisinden saptığı yönünde eleştiriler getirmekte olup CHP tarafından ise genel başkanlarının kişisel nedenlerle ayrıldığı gibi bir intiba verilmektedir. Memleket Partisi’ de politikasını CHP’yi eleştirmek üzerine kurgulamış olduğundan Memleket Partisi , seçmenlerine neden kurulmuş olduklarını anlatabilecek mi , anlatamayacak mı ? ilerisi için izlenebilecek tek hususun bu olduğunu gösteriyor.

7-Bir yeni parti ise yine eski CHP’li siyasetçilerden Mustafa Sarıgül’ün kurduğu Türkiye Değişim Partisi , parti genel başkanı sol çizgiden gelmesine rağmen söylemde solculuk bulunmamakta , daha popüler kültür çizgisinde ilerleyecekleri intibaı vermektedir. Genel başkanlarının sosyal medya da yer alan videoları ise siyaset dışında gündem olup partinin oy alıp alamayacağı veya seçime girip girmeyeceği gibi büyük belirsizlikler barındırmaktadır.

8-Bir diğer parti ise ismi Yenilik Partisi olan mecliste CHP’den istifa eden bir vekil tarafından kurulan partinin ne için kurulduğu belirsizlik barındırmakta olup seçime katılıp katılmayacağı belirsizlik barındırmaktadır.

9-Mecliste temsil edilecek olan yeni bir parti ise Zafer Partisi , eski MHP’li sonra İyi Parti’li olan Ümit Özdağ tarafından kurulacak partinin ne denli rağbet göreceği de tartışmalıdır. Farklılığının ne olduğunu izah etmesi veya milliyetçi sahada güçlü partilerle rekabet edip edemeyeceği gibi güçlükler barındırmakta ve belirsizdir.Son günlerde sığınmacı ve yabancı karşıtlığı üzerinde bir politika geliştirmektedirler.

10-Seçime girme yeterliliği bulunmayan ülkemizde çok sayıda sağ , sol , sosyalist , yeşil sol , komünist , aşırı milliyetçi , liberal yahut tematik bazı partiler daha bulunmaktadır fakat çoğunun amacı seçime katılmak değildir.

Ak Parti ;

Ak Parti’yi en sona bıraktım çünkü 20 yıldır kesintisiz iktidarda bulunan parti Türkiye tarihinde çok partili hayat açısından bir rekor ve başarı.Tabii demokratik ülkelerde de köklü partilerin uzun yıllar başarılı oldukları takdirde iktidarda kaldıkları bir gerçek , Japon Liberal Demokrat Parti , Alman Hristiyan Demokratlar , İngiliz Muhafazakar Parti gibi. Ak Parti iktidarı içerisinde ülkede siyasal sistemi de değiştirebilmiştir bu cumhuriyet tarihi açısından en köklü siyasal değişimdir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile artık partiler kadar , cumhurbaşkanın kim olduğu hususu daha fazla önem kazanmıştır.Ak Parti girdiği seçimlerde oyları zaman zaman dalgalanma gösterse de iktidarı kaybedecek bir seviyeye hiç düşmemiştir. Uzun bir iktidar döneminde yıpranma yaşaması normal olmasına rağmen genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a büyük bir rağbet vardır. Ak Parti açısından önümüzdeki seçimler meclis açısından değil Cumhurbaşkanlığı seçimi açısından önemlidir.

Eski Partiler Ne istiyor ?

Eski partiler cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte cumhurbaşkanlığını istiyorlar bu konuda tabii ki en çok isteyen parti Ak Parti ve genel başkanı ve mevcut Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olur.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin oluşmasında büyük pay sahibi MHP ise sistemin devam etmesini ve sağlıklı işlemesini istiyor ve şuan itibariyle mevcut cumhurbaşkanının seçilmesine yönelik bir politika içerisinde olacağını ifade ediyor.

CHP her ne kadar parlamenter sisteme dönüleceğini ifade etse de , meclis aritmetiğinin bir anayasa değişikliğine imkan vermeyeceği ihtimali hayli yüksek bu konuyu aşağıda izah edeceğim hal böyle olunca artık CHP’de cumhurbaşkanlığını istemektedir.

İyi Parti ise cumhurbaşkanlığı sisteminde MHP konumunda olmak istemediği anlaşılıyor çünkü parlamenter sistemde koalisyon ortağı olsa o şekilde bir güç ile bir cumhurbaşkanını desteklemek arasında fark bulunmaktadır. İyi Parti’nin , CHP’den daha fazla parlamenter sisteme dönmek istediği düşünülebilir ve CHP ile gerginlik noktasını bu husus oluşturabilir çünkü bu ihtimalde muhalefet stratejisine göre yüksek ihtimal HDP’nin de cumhurbaşkanını destekleyen parti olup olmadığı ve her iki partinin sadece destekçi konumunda olabilecek olması hususu  İyi Parti’yi rahatsız edebilir.

HDP ise cumhurbaşkanını belirleyen parti olmayı isteyeceğini düşünüyorum fakat bu mevcut konjonktür nedeniyle nasıl olacaktır.Çünkü Türkiye’de cumhurbaşkanlığı yarışı rekabet simülasyonu nasıl olacaktır bu belirsizdir bu açık bir destek mi olacaktır yoksa şartlara göre mi olacaktır yahut acaba üçüncü bir adayı mı destekler , kendileri mi aday çıkarır ?

Yeni Partiler Ne İstiyor ;

Yeni partilerden cumhurbaşkanlığını hedefleyen bir ifade genelde duyulmuyor , bir şekilde bir ittifaka dahil olup meclise girme ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde az oy ile daha fazla kazanım elde etme gibi bir amaçları olduğu görülüyor. Fakat bir dezavantaj daha var , parti sayısı arttıkça , ittifak eden partiler de arttığı takdirde , çok sayıda partiden müteşekkil benzemezler ittifakı veya karmakarışık çelişkili ve zıt söylemlerde bulunan parti ve kişilerin bir araya geldiği ittifakların ciddiyet kaybı yaşayacağı gibi bir sorun vardır. Küçük partiler ittifakları komik ittifaklar haline getirebilirler.

Esasında ülkede yeni parti kurulmasını gerektirecek bir siyasal konjonktür yoktur çünkü kamuoyu araştırmaları yeni partilere rağbet olmadığını gösteriyor.

Eski partiler içinse ciddi bir erime yaşmadıklarını ortaya koyuyor.Bu batılı tarzda oturmuş siyasi eğilimlerin bulunduğunu şimdilik gösteriyor.

Bu şu sonucu çıkarıyor , batılı ülkelerde olduğu gibi blok veya ana akım partilerin iktidarı kazanıp veya kaybetmesi az sayıda seçmenin tercihine göre olacaktır yani  makas açılmayacaktır. Yukarıda da belirttiğim üzere makas açılmayacağı için parlamenter sisteme dönüşte fiilen imkansız hale gelecektir bu iddiayı yineleyen partiler seçimi kazansa bile.

Mevcut Anket ve Şartlar Seçim İçin Hiçbir Veri Vermez ;

Kamuoyu araştırmaları açısından mevcut anket ve şartların ne meclis ne cumhurbaşkanlığı seçimi için veri teşkil etmeyeceğini düşünüyorum.

Cumhurbaşkanlığı seçimi konu olduğunda yeni partilerin bir hedefleri yoksa kimse rağbet etmeyecektir bu nedenle bu partiler de beklenen de az oy alacaktır.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl bir rekabet olacaktır.

 

1.Seçimde

Recep Tayyip Erdoğan

Ekmeleddin İhsanoğlu

Selahattin Demirtaş

Bu seçimi açık farkla Recep Tayyip Erdoğan kazandı , bu seçime ilk bakıldığında ülkede güçlü bir parti olan CHP’nin ve temsil ettiği sosyal demokrat görüşün bir adayı yok , iki sağ adayın yarışında bile solun desteklediği sağcı aday seçimi kazanamadı.

2.Seçimde

Recep Tayyip Erdoğan

Muharrem İnce

Meral Akşener

Selahattin Demirtaş

Temel Karamollaoğlu

Doğu Perincek

Bu seçimde sosyal demokrat aday , milliyetçi aday , İslamcı aday , Ulusalcı aday gibi çeşitlenmeye rağmen seçim ikinci tura kalmayıp Recep Tayyip Erdoğan önceki seçime göre oyunu artırarak farkla seçilmiştir.

Sonuç ;

Bu iki seçimde de cumhurbaşkanı 1.turda seçilmiş ve HDP seçmeninin seçim sonucuna etkisi olmamıştır.

Muhalefetin stratejisini tahmin etmek zor değil , seçimi 2.tura bırakmak ve HDP seçmeninin desteğini almak ve herkesin uzlaşabileceği bir adayı bulmak.

İktidarın stratejisini tahmin etmek zor değil seçimi ilk turda kazanmak burada esasında iktidar için seçim güvenoyu anlamında ,  halk tarafından güvenoyu verilirse yönetim devam eder , iktidar seçim ikinci tura kalırsa seçilebilir mi ? Seçilebilir bu rakibin durumuna göre daha yüksek bir oranda bile oy almasını sağlayabilir.Az farkla kaybedebilir bunlar doğal ihtimallerdir.

Bir diğer ihtimal ise 3 veya daha fazla güçlü adayın yarışması bu şartlarda ilk tur rekabeti oluyor ve esas kimin 2.tura kalacak bu belirleniyor , iktidar ve muhalefetin böyle bir ortamı isteyeceğini sanmıyorum. Mesela son Fransa cumhurbaşkanlığı seçiminde küsuratları yazmıyorum mevcut cumhurbaşkanı Macron %24 , aşı sağ Le Pen % 21 ,Merkez Sağ aday Fillon % 20 , Sol bir aday Melenchon ise % 19 gibi bir birlerine yakın oylar aldılar bu simülasyonda küçük oy değişimleri ile öyle farklı sonuçlar çıkabilirdi ki

Macron ve Le Pen ikinci tura kaldığı için aşırı sağa tepki olarak Macron seçildi

Macron ve Fillon veya Macron ve Melenchon kalsa kim olurdu bilinmez

Fillon ve Le Pen kalsa Fillon seçilebilirdi

Melenchon ve Le Pen kalsa Melenchon seçilebilirdi

Fillon ve Melenchon kalsa kim seçilirdi bilinmez

Böyle bir durumda 2.Tur sürprizlere gebedir , Nitekim KKTC son cumhurbaşkanlığı seçiminde de 3 güçlü aday vardı hatta ilk tur sonucuna göre Akıncı ihtimali yüksekken Ersin Tatar seçildi bu diğer güçlü adayın aldığı oyun tamamen blok olarak değerlendirilmeyeceği gibi bir sonucu gösteriyor.

Netice-i Kelam ;

Son zamanlarda kurulan partiler , anketler , sosyal medya veya gazetelerde sıkça yazılan yazılar , kim aday olur , kim seçilir , şu olur , bu olur gibi iddiaların ve mevcut şartların ne cumhurbaşkanlığı seçimi ne meclis seçimi için kesinlikle veri vermediği açıktır.Çünkü veri alınacak partilerin ne şekilde bir pozisyon alacağı belli değildir ve seçimin erken olmasını kimse istememektedir.

İktidar yıpranıyor , oy kaybediyor tamamen iddiadır gerçekliği yoktur

Muhalefet oy artırıyor , tamamen iddiadır gerçekliği yoktur

Çünkü bu şartlarda tespiti mümkünse de , seçimde böyle olur demek mümkün değildir.Onun için gündeme ilişkin yazıları ve yorumları çok ciddiyetle değerlendirmemek gerekir.25.08.2021

 

Mehmet Emin Başalp

AFGANİSTAN , AFGANİSTAN DEĞİLDİR

gazne minareleriAfgan etnik kimliği nedir ? esasında şimdilerde de kullanılan Peştun denilen Farsça konuşan İrani halklara verilen isim. Afganistan ülkesinin tamamı bu etnik kökenden değil ama yine Farsça’ya yakın bir dil konuşan Tacikler ile bilemiyorum kültürel ve yaşayış tarzları nasıldır benzer midir ? Afganistan’ın büyük çoğunluğunu bu benzer etnik halklar oluşturuyor.

Oysa Afganistan , bizim ülkemizde de sıkça atıf yapılan ismiyle Horasan bölgesini ifade eder. Oğuz Türkleri kökenli olduğumuz için Anadolu’ya Horasan’dan geldiğimiz ifade edilir.Tabii Horasan’ın kuzey bölgeleri Semerkant , Buhara gibi Türk şehirleridir.

Ülkemizde Afganistan denildikçe yıllardır Sovyetler Birliği işgali ile başlayan ve devam eden iç savaşlar , 11 Eylül , Taliban , Burka , uyuşturucu  vesaire gibi tüm dünyada belli amaçlarla kullanılan bu hususular ve kelimeler tekrarlanmaktadır. Haliyle savaşlardan ve sömürüden yorgun düşen Afganistan’da ekonomik geri kalmışlığında etkisiyle büyük buhrana sürüklendi ve bölgeyi de tehdit eden sorunlar üretiyor. Bu sorunların ana kaynağı da emperyalist batılı işgalci ve sömürge güçleridir.

Yazımı çok uzatmayacağım işin siyaset , göç vesaire konuları ayrı konular fakat bugün Orta Asya bu haldeyse Rus ve İngiliz işgallerinin şekillendirmesidir. Orta Asya , İslam ve Türk Medeniyeti’nin en önemli kültür havzaları idi.İ ngilizlerin yok ettiği Hindistan’a hakim Babürlüler ve Ruslar’ın yok ettiği Türkistan Hanlıklarının ortadan kalkması ile güç dengesi  yüksek bir siyasi beceriye sahip olmayan , kültürel olarak zayıf ama sayıca kalabalık bu İrani halklara geçti. Orta Asya’da Türk etkisi zayıfladı , Türk devletleri de Sovyet ve Çin işgaline uğradı. Ve güzelce Horasan yıllardır harap.

Ben Türkiye’de Horasan’a yapılan atıflardan memnun olurum , bizim bilincimizi sağlam tutar. Belki bu bölgelerde geçmişlerine dair halkta aynı aidiyet duygusu olmayabilir,  Anadolu güçlü olacaksa bu kadim bağlarını bilmeli ve bilincini yüksek tutmalıdır.

Biz kendimizi Voltaire bağlayacak değiliz , Shakespeare okuyup duygulanacak değiliz. Anadolu’da 1000 yıldır varız burada oluşturduğumuz kültür ve medeniyet bu havza ile bağlı ve bağlantılı buraya has değil bunu bilelim zaten tarih ve edebiyat kitaplarımız bir çok örneğiyle dolu ama yeri geliyor unutuyoruz yahut güncel gelişmelerin yoğunluğu içinde bu güzellikleri göremiyoruz.

Kardeşim Taliban videosu izleyeceğimize Ali Şir Nevai şiiri okusak daha pozitif ve mutlu oluruz inanın.

Çağatay Türkçesi’nin önemli şairi Ali Şir Nevai , bugün Afganistan sınırları içinde kalan tarihi Herat şehrinde doğmuş ve ölmüştür mezarı oradadır.

Türk kültür ve medeniyetine büyük katkılar yapan Timurlu Hükümdarı Hüseyin Baykara , Herat’ta doğup , orada ölmüştür.

Gazneli devletine ismini veren Gazne şehri Afganistan’dadır.

Büyük tefsir alimi , ülkemizde eserleri okunur Fahreddin Er-Razi Herat’ta vefat etmiştir.

Çok sayıda alim , sufi , şair , devlet adamı bugün ki Afganistan topraklarında yaşamıştır.

Velhasıl biz Afganistan’ı niye Peştun kültürüyle tanıyalım , niye dünyaya servis edilen yılların oryantalist bakış açısıyla görelim , niye Taliban’ın uygulamalarını , dini referanslarını anlatalım , zaten anlamayan yorumculara yorumlatalım.

Bunlar uluslararası ilişkiler uzmanlarının , bürokratların , siyasetçilerin , hariciyecilerin , askerlerin , istihbaratçıların bileceği reel politik gelişmeler biz halkımıza neden oranın tarihi , kültürel zenginliğini geçmişini ve bağını anlatmıyoruz.

Bunu anlatmak şuan Afganistan kaynaklı sorunları halkımız görmesin diye değil nasıl o bölgelerde kültür ve medeniyet çöküntüsü yaşanmışsa bizde aynı şekilde köksüz kültürlerin , istilacı kültürlerin etkisinde kalıp kendi değerlerimizi yaşatmazsak hem kültürel hem dini hatta dil olarak nasıl gerileyeceğimizi görelim diye anlatalım.

Orta Asya işgalci siyasetinin bölgeyi nasıl şekillendirdiğini ve bölgemizde de benzer şekillendirmelerden nasıl kötü etkilenebiliriz bunları anlayalım anlayacaksak.

Ortadoğu denilen bölge , Avrupalılar nasıl kullanırsa kullansın Arap coğrafyasını bana göre içermez , Ortadoğu denilen yer bana göre Horasan , İran , Anadolu ,Azerbaycan ve Suriye ve Irak’ında bir kısmıdır.Bu bölgelerin hakim gücü ve kültürü de ırkçılık falan yapmıyorum tarihi realite Türk kültürüdür. Türkiye , İran’ın kuzey bölgeleri , Azerbaycan , Suriye ve Irak Türkmenleri , Afganistan Türkleri vesaire fakat bu bölgede zayıflayan kültür ne derseniz yüz yıldır Türk kültürüdür.Irak ve Suriye gibi Arap milliyetçisi sun’i devletlerin baskısıyla Türkmenler zayıflamıştır.İran desen Şiilik adı altında Fars kültürü dayatmaktadır. Azerbaycan yıllarca Rus işgali altında kalmıştır bağlarımız yeni yeni gelişmektedir. Afganistan ise bu Peştun kültürünün hakimiyetine girmiştir. Şimdi bu havzanın kökü ve ökeni diriltilecekse Türk dili ve medeniyeti ve kültürü ile diriltilir amma esas bizdeki probleme gelelim bizdeki batıcı aydınlanmanın köksüzlüğü ve mesafeliliği buna en büyük engeldir. Gerçek dindar gerçek milliyetçi gerçek vatansever gerçek aydın neyse bu bölgelere daha geniş vizyonla bakmak zorundayız niye biz mevzi kaybediyoruz da yabancı güçler bu bölgeleri kültürel olarak şekillendiriyor , hakim kültürleri yok edip köksüz kültürlerin ve toplulukların önünü açıyor , bunları düşünelim. Bugün Ortadoğu denilen yerde Arap coğrafyasının siyasi çalkantısına değil esasında yeniden Türk Kültür ve Medeniyeti’nin güçlenmesine de odaklanmalıyız. Bu bakış açısı ile olur , irtibat ile olur , bilmekle olur. Velhasıl konu uzunda kısa keselim.20.08.2021

 

Mehmet Emin Başalp