YENİ NORMAL

Koronovirüs salgını ile mart ayından itibaren ülkemizde de tedbirler artırılmış bir çok yasakla karşılaşmıştık , salgının hızının Allah’ın izni ve tedbirlerin yardımıyla yavaşlaması ile normalleşmeye başladık bu normal duruma ise yeni normal ismi veriliyor.

Dönüp ardımıza baktığımızda bu süreç bize bir çok değişik hal ve hareketler yaşattı  , şöyle kısaca bir yeniden hatırlayalım.

Öncelikle ilk zamanlar panik hali hayli yüksekti ,televizyonlar , sosyal medya , whatsaap gruplarında belki tüm muhabbet bu konu üzerineydi fakat giderek panik azaldığı gibi virüs üzerinden muhabbetler azaldı.

Ülkemiz çok şükür bu salgından ağır sağlık problemleri ile karşılaşmadan atlattı bu konuda hem sağlık personelimiz hem hastanelerimizin alt yapısı faydalı olmuştur bu konu objektif olarak herkesin takdirini kazanmıştır.

Tabi aslında en başta söylemiştim Umumi Hıfzıssıha Kanunu yetersizdir diye bu çok açık ortaya çıktı bu kanun değiştirilmelidir. Bir çok tedbir bu kapsamda alındı tabii ki sağlık endişesi hukukilik tartışmalarını öteledi fakat ekonomik olsun , seyahat olsun , güvenlik olsun , toplanma olsun , ibadet olsun bir çok kısıtlamanın hukuki alt yapısı problemli olduğu gibi derecesi ve ölçülülük gibi tartışmalar barındırmaktadır. Bazı tedbirler ile bazı serbestliklerin bir birine tezat olması gibi sonuçlar görülebilmektedir. Bu gibi sorunları bir daha yaşamamak adına daha derli , toplu , detaylı düzenlemeler gerekmektedir.

Açık havanın önemi arttığından işletmeler yönünden de  işletmelerin , evlerin , ibadethanelerin , sosyal ve kültürel alanların açık alanlarının olmasının önemi anlaşılmıştır bu nedenle planlamalarda bu hususlar ihmal edilmemelidir nitekim bu sadece salgın hastalıklar değil sağlığımız için gereklidir.

Bazı kısıtlamalar ve yasaklamalarda ise raporlamalar  yapılmalıdır , hafta sonları ve bayramlarda uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları daha esnek şekillerde de icra edilebilirdi diye düşünüyorum.

Bu konularda özel sektör yönünden faaliyetleri durdurulan işletmeler hariç herhangi bir çalışamama durumu fazla olmadı o nedenle o şekilde çalışanların sokağa çıkma kısıtlamalarına bakışı ile altmış beş yaş üstü , yirmi yaş altı , esnek çalışan , işletme faaliyeti durdurulan , çalışmayana kadın , erkek , genç vb yönünden bakıldığında bazı uygulamaların sabır gerektirdiğini bilmek gerekir.

Günlerce çıktığımız sadece site bahçesi iken bir yasak gününde çıktığımda polis tarafından uyarılmak tabii ki insanları geren uygulamalar oluyordu.

Ülkemiz eğlence mekanlarına , kalabalık toplanmalara , cafe ve restoranlar yönünden kısıtlamalar getirmek suretiyle çok isabetli adımlar attı fakat gözlem olarak bilhassa pazarlar istenilen boyutta hiç olmadı , yoğun yapılaşma olan şehirlerin tarihi merkezlerinde yoğunluk daha az sağlanabildi.

Sağlık çalışanlarının sosyal yaşama ilişkin yorumlamaları bazen uçuk kalabilmektedir bu konuda da daha hassas olmak gerekirdi.Yani örnek verilmesi gerekirse maskenin sokağa çıktıktan sonra bir daha kullanılmaması gibi öneriler gerçekçi değildi , kimsenin bu sayıda bir maskeye ulaşabilmesi mümkün değil , nitekim bir maskeyi bir çok defa kullandık.Bu konularda daha makul ve akılcı çözümler öne sürülmeliydi.

Bazı kamu hizmetleri daha kontrollü icra edilebilirdi , bu konuda adliyeler yönünden belirteyim , uyap temelli işlemler yapılabilir , davalar karara bağlanabilir hatta kontrollü şekilde davet usulü duruşma yapılıp karar verilebilirdi , yine icra işlemlerine ilişkin kısıtlamalar bu kadar yoğun olmayabilirdi.

Bilhassa tasarrufun önemi anlaşılmalıdır , kamudan tut , meslek odalarına , işletmelerden , bireysel olarak insanlar tasarruf etmek zorundadır. Tabii ki zor geçinen insanlar vardır fakat lüzumsuz harcama yapan da bir hayli çoktur.

Bu süreç evlerde kendini ayarlayabilenler açısından çok verimli bir dönem olmuştur , ibadet etmeye , okumaya , değişik aktivitelere zaman ayırmaya fırsat olmuştur.Bu aşamada şahsen okudum , çok şükür ibadetlerimizi yerine getirdik , yazılar yazdım , videolar çektim.

Bu süreci tamamen donuk geçirenlere hayret ettim , insan ancak heyecan ile yaşar kendimizi , fikrimizi , bedenimizi diri tutmak zorundayız.Zihnimizi yenilediğimiz gibi sporu , ruhi halimiz için ibadetlerimizi terk edemeyiz hatta her yeni durumda ona uygun yeni pozisyonlar almak durumundayız.

Bu tedbir sürecinde ilk haftasonu sokağa çıkma yasağında Cuma akşam oluşan market ve alışveriş çılgınlığı ve paniği belki şahit olduğum en panik havası idi.

Bu süreci manen buruk geçirmemize sebep olan gelişmeler aile ve akrabalarımızdan uzak kalmamız oldu.Camilerden uzak kalmamız oldu bilhassa ramazan ayının gelmesi ile çok farklı bir ramazan yaşadık.Tabii çok rahat oruç tuttuk ve daha az muhtemelen günaha girdik kendi adıma konuşayım fakat o manevi coşkunluğu , heyecanı pek yaşayamadık , hissedemedik.Çünkü ibadette zorlanma da bir nimettir , hikmettir.Artık böyle geldi geçti Allah bir daha göstermesin.

Tabii bu süreçte abuk subuk komplo teorileri de olmadı değil bu teoriler gerçekten az çok bir temele dayansa ciddiye alınabilir ama çoğu insanları aptal yerine koymaya çalışan basit kurgu ve algıya yönelik zırvalıklar.

İlki Diyanet İşleri Başkanı’nın hutbesine yönelik bazı barolar tarafından yapılan hadsiz , hukuksuz ve dine saldırı  niteliğinde basın açıklamaları idi.Bu konuda artık cinsel yönelim üzerinden özgürlük adı altında girişimler toplumu baskılamaya yönelen girişimlere dönüşmüş olup müsamaha edilecek durumda değildir.Bu konuda yasalarımızda serbestlik olmadığı gibi bu anlama gelebilecek düzenlemelerde varsa acilen kaldırılmalıdır.

Bu süreçte İzmir’de merkezi ezan sisteminden müzik dinletilmesi girişimi araştırma neticesi ile provakatif bir eylem mi olduğu ortaya çıkar ama temelde kutsala saldırıdır. Yine ezandan , duadan rahatsız olan insanlar dine , dindara ve onların kutsallarına saygısızlıkla suç işlemektedirler.Bu ülkede dine karşı nefret ve saldırı girişimleri artık daha net suç tanımlamalarına girmelidir.

Adana’da marjinal  ve problemli bir grubun cemaatle namaz kılmaları da maalesef sosyal medya da namaz provokasyonu gibi isimlendirilmesi yanlış olmuştur.Bir takım seküler buluşmalarda sosyal mesafeyi ihlal etme gibi nitelendirmeler yapılırken amaçları provokasyon bile olsa namaz kılan insanlar için namaz provokasyonu dememek gerekirdi.

İdeolojik körlükle son derece iyi yürütülen hükümet çalışmalarını anlamsız çarpıtan tabip odaları ve bazı gazeteciler gibi kendi düşünce yapısından insanlar tarafından bile dikkate alınmayan iddialar olmuştur. Bu hususta umarım kendileri ders çıkarmışlardır.

Halkın hizmet eden ile sadece konuşa arasındaki farkı görmesi gerekir , çok kısa sürede yeni hastaneler açılan bir ülkede bu hizmetler takdir edilmelidir.

Evet yeni normale başladık , insanlar sokakta geziyor , pikniğe gidiyor gibi eleştirileri bırakıp tedbirli davranmaya çalışmalıyız , bu öneriler yapıldı , mesafeyi koruyacağız , maske takacağız , hijyene dikkat edeceğiz , sınırlı insanla görüşeceğiz , kalabalık ortamlardan uzak duracağız inşallah bu salgından zarar görmeden bu süreçleri atlatmaya çalışacağız.

Allah herkesin yardımcısı olsun , işlerimizi kolay eylesin , kazançlarımıza bereket versin. 02.06.2020

 

Mehmet Emin Başalp

 

 

Baro Seçim Sistemleri Üzerine Bir Düşünce

Aşağıda yazdıklarımın ideal bir sistem olup olmadığı konusunda zihnimde yerleşmiş düşünceler yok.Öne sürdüğüm sistemi de savunmuyorum.Böyle bir sistem olsa ne olabilirdi acaba diye sadece düşündüm ve yazıya döktüm , acaba ne olurdu bir düşünelim.

İsviçre Sistemi Uygulanabilir mi ?

Anayasa Hukuku derslerinde İsviçre’de meclis hükümeti sistemi uygulandığı söylenir. Türkiye’de de ilk meclisten cumhuriyetin ilanına kadar uygulanmış olduğu söylenir lakin teknik manada İsviçre’de ki sisteme benzememektedir.Detayları uzun olur Osmanlı Devleti ve padişahın görevde olduğu bir dönemde şartlara özgü bir parlamenter sistemdir esasında.

İsviçre’de nasıl bir sistem var.Hükümet nasıl oluşuyor.Federal hükümet 7 üyeden oluşuyor ve bu üyeler devlet başkanlığı ve hükümet yetkisini kullanıyor.Temsili görevler için 7 kişiden 1 kişi , 1 yıllığına konfederasyon başkanı olarak seçiliyor.Bu 7 kişi İsviçre Federal Meclisi tarafından seçiliyor. İsviçre burada bir gelenek olarak genelde aynı partiler aynı oranlarda yıllardır oy aldıkları için sihirli formül denilen bir dağılım oluyor partiler arasında.Bu üyeler ayrıca bakanlık görevlerini de yürütüyorlar ve kendi aralarında bir dağılım yapıyorlar.Kararlar oy birliği ile alınıyor.Bu sistem hiçbir partiye istediğini yaptırmıyor ama birbirlerinin istemediği şeyleri de yaptırmıyor. Bir ülke bu şekilde idare edilirken rutin faaliyetleri olan bir baro haydi haydi idare edilir.

Burada şu soru ortaya çıkabilir , değişken oy oranları olan bir ülkede bu sistem nasıl uygulanabilir bu üyeler nasıl seçilebilir diye ? Kamuoyunda da RTÜK seçim usulü diye bilinen bir usul vardır , parti gruplarına düşen kontenjandan mecliste genel bir oylama yapılır ve o adaylardan biri seçilir. Kontejanın iki katı aday gösterir gruplar böyle bir detay vardır.Bir ülke için bu düşünülebilir ama barolar için bu şekilde zor bir usule gerek yoktur , listeler yarışıp kendilerine düşen üye sayısında temsil edilebilirler.

Barolarda İsviçre Sistemi uygulanabilir mi ? Kanaatimce uygulanabilir bilhassa İsviçre sistemi yönetim kurulu için uygundur.

Örnekler Üzerinden gitmek gerekir.

1000 üyesi olan bir baro

Üç tane de liste yarıştığını düşünelim.Bu sistemde listeler ile yarışmak gerekiyor ve nispi temsil olmalı.

Kırmızı Liste  500 oy   5 üye

Beyaz liste  300 oy     3 üye

Mavi liste  200 oy       2 üye

Alıyor.

10 kişilik bir yönetim  kurulunda 5 , 3 ve 2 üye ile temsil demektir. Bunun liste ilk sıralamasından seçimi usulü ile kolay versiyonu , liste içinden adayları ayrıca tercih sistemi ile seçimi gibi daha zor bir versiyonu da olabilir.Bu hem artık oranlı sistemle hem de d’hont sistemiyle aynı sayıyı verir.

Bu sistemin farklılığı çeşitli sayılarda temsil değil , kararların oy birliği ile veya yüksek oranda çoğunlukla alınabileceğidir. İçlerinden biri de baro başkanı olarak seçilir.Nasıl bir oranla seçilebileceği değerlendirilebilir.

Baro yönetim kurulu kararlarını  oy birliği ile alırlar.Bir baroda oy birliği ile alınamayacak bir karar olamaz kanaatimce. Fakat bu esnekliği olmayan bir usul denirse 10’a 8 gibi bir oran da olur.

Burada bağımsız adaylık veya listelere girmeyen adaylar nasıl seçilir gibi bir durum var. Bağımsız adayda gerekli oyu alırsa seçilir.Burada aldıkları oran itibariyle sayıyı etkileyebilirler.

Başka bir örnekten gidelim.

1000 üyeli baro

A şahsı bağımsız 300 oy   seçildi.

Kırmızı liste 275 oy           4 üye

Beyaz liste 215 oy            3 üye

Mali liste 105 oy               1 üye

B şahsı 75 oy                    seçildi.

Yeşil liste 30 oy

Artık orana dayalı üye başına oy sistemi uygulansa bağımsız adaylar yönünden alınan oylar karışıklığa sebebiyet vereceğinden d’hont sistemi ideal görülüyor.Seçim kendi dengesini sağlar yani bağımsız  yönetim kuruluna aday olan tek bir kişi 900 oy , seçime giren diğer tek listede 100 oy alıp 1 +9 kişinin seçilebileceği teorik olarak mümkünse de olma ihtimali pek yoktur.

Disiplin Kurulu

Öncelikle temsil imkanının artması için disiplin kurulu üye sayısı artırılmalıdır.Bu sayı 11 olabilir.

Yine liste veya bağımsız adayların yönetim kuruluna seçildiği gibi seçilebilir.

Karar oy oranı 11’e 8 veya 7 olabilir.

Denetleme Kurulu

Üye sayısı artırılır 7 veya 9 üye olabilir ,  listelerden veya bağımsız adaylardan seçilir.

Bir ayrı alternatif olarak disiplin kurulu ve denetleme kuruluna baro yönetim kurullarınca belirlenen karar alma usullerince ek üye de görevlendirilebilir.

Barolar Birliği Delegesi

Barolar Birliği delege sayısı baroların avukat sayısı farklı olduğundan çeşitli sayılardan oluşmaktadır.

Öncelikle bu sayının nasıl belirleneceği bir tartışma konusudur.Sayı azaltılmalı mıdır , artırılmalı mıdır?

Baro yönetim kurullarının oy birliği ile karar aldığı bir sistemde barolar birliğinin delege sayısının  artması ve azalmasının  önemi  çok fazla değildir.Çünkü Barolar Birliği de oy birliği ile karar alacaktır. Fakat yinede yarışan listeler açısından değerlendirileceği için avukat sayısı fazla olan barolardan sayıca daha fazla delege talep edeceği açıktır.

Benim kanaatim barolar birliği içinde bir liste oylaması yapılacağı için delege sayısının şuan 504 olduğu düşünülürse bu sayı büyük barolar yönünden dengeyi bozmayacak bir oranda artırılabilir. İllerin temsil hakları daha fazla sabit sayıda delege tarafından temsil edilebilir.

Bazı Örnek ve İhtimaller

Bu öneriden sonra tabii bu kuralla yapılan bir seçimde dengeler mutlaka değişir ama İstanbul Barosu seçiminin son sonuçlarına göre ne olabilirdi ? bir bakalım.

Durakoğlu listesi 8077   4 üye

Kılıç listesi 6856              3 üye

Ahi listesi 2488               1 üye

Canbolat listesi 2407     1 üye

Bağımsız ilkiz 2238         seçildi

Keskin listesi 1645

Yılmaz listesi 1203

Yaltı listesi 965

Karatün listesi 399

Bağımsız Koç 16 oy

 

Yukarıda da dediğim gibi bu sistemin özelliği baroyu oy birliği ile yönetmek.Fakat listeler yarışması daha çetin bir durum alacağından seçim dengeleri daha fazla seçim taktiklerine ve çekişmelere dönebilir bu gibi durumlarında avantaj ve dezavantajları düşünülebilir.14.05.2020

 

Mehmet Emin Başalp

 

CUMA VE BAYRAM NAMAZI

Cuma ve bayram namazlarının cemaatle tedbirli şekilde kılınmasına dair çağrılar var , videolar var , görseller var.Bu çağrılar çok kibar video çekersem rahmetli Timurtaş Uçar gibi çekerim filan demiştim ama şimdi kendim adına karikatürize olmaması adına yazılı şekilde bu konuyu gündeme getireyim dedim. Üslübum da biraz dik olacak onun için.Sesimiz biraz gür çıksın.

Hiçbir şahsa ve kuruma seslenmiyorum sadece genel manada insanlara konuşuyorum bu yazıda.

Aids hastalığı çıktı siz fuhşun yasaklandığını , genelevlerin kapatıldığını gördünüz mü ? Bunların sözde cinsel özgürlüğüne neredeyse en ufak eleştiriyi bile zamanında nasıl bir hadsizlikle cevaplandırdıklarını biz bilmiyor muyuz ? Çünkü bu kitleye ahlaki bir tedbir öne sürsen dünyayı ayağa kaldırırlar.Bugünde oteller açık , bir takım otellerde ise sadece fuhuş yapıldığını cümle alem biliyor hal böyleyken Korona Virüs tedbirlerinde bu fuhuş sektörü yine durmuyor. Bunu vatandaşımız gözüyle görmüyor mu ?

Virüs nedeniyle tedbirli şekilde , fabrikalarda üretim devam ediyor işçiler çalışıyor , çarşı da , pazarda alışveriş devam ediyor.Otobüs , metro , dolmuş çalışıyor. Buralarda tedbirli şekilde durulduğunda virüs bulaşmıyor herhalde.Bunu da az  kıyas kabiliyeti olan bir vatandaş görüyordur herhalde.

Okullar gibi haftada her gün saatlerce ders olan yerler açılsın demem , cemaatle beş vakit namaz kılınsın demem , haftada bir kere kısa bir şekilde Cuma namazı ve bayramda da bayram namazı mümkünse dışarıda her türlü tedbir alınarak kılınabilir diyorum sadece. Müslümanları , dindarları  genelde algısı düşük , bağnaz , yobaz , neredeyse insani özellikleri olmayan insanlar olarak tanımlayan bir karikatür , sinema , dizi ve basın sektörü vardır , şimdi de  bu sefer dindar insanlarda aman Cuma namazı olursa şu olur bu olur yahu biz onların tarif ettiği gibi ilkel insanlar mıyız ? Camiye Cuma için gideceğiz evvela bir kucaklaşacağız , sonra yarım saat vaaz dinleyeceğiz , aman safları sıklaştıralım diyip sıklaştıracağız hatta sırta secde edeceğiz , yarım saat hutbe dinleyeceğiz , çıkışta musafahalaşacağız. Evet çünkü biz beysinsiz , ilkel hatta şempanzeden geri bir tür primatız.

Tedbirle Cuma namazı kılmayı bilemez miyiz ? Bu organizasyonu yapamaz mıyız ? Pekala yapılır.Müslümanlar bu kadar şuursuz mu ? 83 milyonluk ülkede herkes kurallara uyuyor , küçücük istisnaları genele şamil etmek nedir.Bazen bağırırız Müslümanlar sapık mı da bize böyle itham yapıyorsunuz , genelliyorsunuz diye  yok demek ki genellemek adet , birkaç şuursuz kurala uymayacak diyei milyonlar ibadetini yerine getiremiyor.

Bugünde mübarek Cuma bir on beş gün sonra da bayram var.Cuma namazı yerine hadi öğle namazı kılınıyor bayram da herhalde işrak namazı  kılacağız ? İşrakın ne olduğunu kaç kişiye anlatabileceğiz ? Yahu bayram demek bayram namazıdır , namazsız niyazsız başlanan bir bayramı şahsen benim hafsalam almıyor.

Gelin tedbirli şekilde Cuma namazını ve bayram namazını kılama çalışmalarına , planlamalarına başlayalım. Cumanız hayr olsun.08.05.2020

 

Mehmet Emin Başalp

KORONA GÜNLERİNDE İLKLER

Koronovirüs salgını sırasında ve uygulanan tedbirler kapsamında belki bir çok kişi hayatında yaşamadığı ilkleri yaşamış olabilir acaba neler yaşadık diye bende kendimce veya gözlemlerimle bir sıralama yapacağım.

Çok şükür ülkemizde virüs salgını ile ilgili süreç azalma eğilimine girmiş olup Allah’a sonsuz şükürler olsun. Alınan tedbirler nedeniyle hükümetimize de teşekkür ediyoruz.

Korona günlerinde yaşadığımız ilklerden biri sokağa çıkma yasağı oldu. Sokağa çıkma yasağı uygulanan son nüfus sayımı 2000 yılında olmuş.Genelde hatırlarım ama o güne dair hafızamda bir şey yok sadece diziler veya bazı komedi programlarının sokağa çıkma yasağı kapsamında parodiler yaptıklarını filan hatırlıyorum belki onları da daha sonra izlemiş olabilirim.Etki bırakmamış olması şu açıdan da olabilir önceden haftasonları bir dinlenme dönemi idi ve genelde pazar günü evde geçirilirdi belki tek ev dışı aktivite Konya için Muhacir pazarına gitmek olabilirdi.Bu nüfus sayımı da pazar günü olduğundan muhtemelen hiç etkilenmemişim.Son yıllarda ise haftasonları yoğun şekilde ev dışında geçirilmekteydi.Bu yasağın uygulanmasında da belki işe gidenler açısından bir farklılık oldu ama genelde bu dönemi evde geçirenler açısından çok değişik bir zaman dilimi olmamıştır.Fakat uzayan yasak dönemleri insanlarda psikolojik olarak bir sıkılma hali oluşturduğu açık çünkü saat 24:00’ten sonra insanda arabayla dolaşma hissi oluşmuyor değil.

Sokağa çıkma yasağının ilk uygulandığı günün gecesinde  ülkemizde yasak öncesi bir alışveriş çılgınlığını da görmek ilklerimizden biriydi.Sosyal medyadan görüntüler geldiğinde meraktan saat 23:00 civarı bende gözlemlemek için çıkmıştım gerçekten bakkal önleri , petrol istasyonları ve ekmek fırınları önünde acayip bir kalabalık vardı ve sakin giden trafik gece itibariyle yoğunlaşmıştı.İnsanlar neden böyle davrandı bir çok analiz yapıldı bakalım bu süreç bittiğinde daha ne analizler göreceğiz.

Sokağa çıkma yasağı sırasında şehri merak edenlerde olmuştur bu konuda belediyeler ve basın çeşitli çekimler yapmak suretiyle bu merakımızı giderdi.Daha sonra bazı yardım faaliyetleri kapsamında sokağa çıkma yasağı olduğu günlerde öğle saatlerinde şehri görme fırsatım oldu esasında gördüğüm yerler ana arter yollar olması hasebiyle az çok işleyen bir trafik vardı öyle inanılmaz bir sakin gelmedi ama belki gece saatlerinde veya sabahın daha erken saatlerinde görme imkanımız olsa idi herhalde ıssız sokaklar daha ürpertici olabilirdi.

Yaşadığımız ilklerden biri bazı işletmelerin faaliyetlerinin durdurulması oldu , bu konuda epeydir kafeterya ve eğlence merkezlerinde zaman geçirenlerin kısa bir süre boşluğa düştüklerini düşünüyorum.Fakat uzayan süreç ile bu mekanlar açılsa bile herhalde bir süre eski rağbetlerini görmeyecekler diye düşünüyorum çünkü sosyal medyada ilk zamanlar bu yönlü hasretlerini ifade edenler fazla iken bu konu biraz gündemden düştü.

Çalışması durdurulan işyerlerinden biri de kuaför ve berberler oldu.Bu yasak nedeniyle herkesin saç , sakal traşı bir birine karışırken insanlar ya sakallarını kesmek ya saçlarını kazıtmak gibi çözümler bulma yoluna gitti.Ülkemizde kaçak traş yapıldığı baskınını bile gördük.Saç ve sakal traşı makinelerine talep arttı herkes evde bir şeyler denemeye başladı.Bakalım kuaför ve berberler açıldıktan sonra ne denli rağbet görecekler gözlemlemek gerekiyor.

Her ne kadar ekmek veya gıda satımı yapan işyerlerinde bir ksıtlama olmasa da hareketliliği azaltma adına evlerde ekmek yapımı , tatlı yapımı , daha başka yiyeceklerin yapımı arttı.Gıda istatistiklerini bilemiyorum ama tüketimin arttığı ve azaldığı kalemler muhakkak vardır bunların ölçümü herhalde salgın sonrası çok daha iyi yapılacaktır belki şaşırtıcı sonuçlar göreceğiz.genel trand nedir bilmiyorum ama giyim , kuşam alışverişi azaldığı kanaatindeyim çünkü indirimler bile olsa insanda alma isteği oluşmuyor.Çünkü giyim , kuşam işi biraz gösteriş işidir.

Aslında düşünülürse zühd hayatı yaşayan insanlarda bir süre sonra oluşan isteksizlikte çok rahat anlaşılır bu hayatı sadece fiziksel rahatsızlıklarla değil zihni olarak hayatımıza adapte etsek belki israftan , gösterişten , boş işlerden uzak duracağız.

Korona günlerinde ilk defa toplu halde halkımızın maske ile dolaştığını gördük.El hijyenine karşı artan dikkat , tokalaşmama , uzak durma gibi davranışlar toplumda yaygınlaştı.İnşaallah bu konu devamında bir paranoyaya dönüşmez.

Görüntülü konuşma , video çekme , bazı programlar üzerinden canlı yayınlar gibi faaliyetlerde patlama yaşandı.Gerçi dijitalleşme yaşanacak şöyle olacak böyle olacak kehanetinde olanlarına baktığımda daha dijital yayın kalitesinin hayli geri olduğu , görüntü kalitesinin bozuk olduğu , bir çok teknik aksaklık yaşandığı da cabası. Gerçi bu dijitalleşme idiası şu yönden de daha gerçekçi gelmiyor , bütün faturalarımız tahmini düzenlenmekte daha ne kadar su , elektirk , doğalgaz sarfiyatı yaptığımız belirlenebilir değil herhalde bir dijitalleşme olacaksa bu konuda olmalı ve anında tespitler yapılabilmeli.

Hukuki sürelerin adli tatil harici durduğunu , duruşmaların kendiliğinden ertelendiğini , icra takibi yapılamadığını gördük.Kamu kurumları inanılmaz bir sakinliğe büründü.İş yönüyle sıkıntı yaşayan kesimler en sıkıntılı ve esas reel dünya.

Belki yaşadığımız ilklerin en tesirlileri ise ibadetler sahasında oldu.Cemaatle namaza ara verilmesi nedeniyle uzun zamandır insanlar camide cemaatle namaz kılamamaktadır.İlk defa belki ibadetine devam eden insanlar açısından askerlik ve hastalık gibi dönemleri saymazsak Cuma namazını kılamıyorlar.Camilerden her gün toplu dua edildiğini gördük.

Korona günlerinde kandil gecesi geçirdik ve ramazan ayını da korona günlerinde geçiriyoruz.Tabii teravihsiz bir ramazan ayı son derece garip zira nafile oruç tutulan zamanlar gibi geliyor.Çünkü ramazan ayı birazda hareketlilik ayı idi ve öyle güzeldi.Evde Kuran okuyalım ama mukabeleye gitmek de güzeldi.Kalabalık teravihler güzeldi.Kurumsal iftarlara son birkaç yıldır mesafeliydim olmaması bir kayıp değil ama aile , akraba , eş , dost ile iftarın olmaması hüzünlendirici.Bugünlerde tabi üzücü olan ilkler sadece bunlar değil ilim meclisleri , zikir meclisleri de ara verdi.Evlerimize misafir gelmedikçe misafir bereketinden de mahrum kalıyoruz.

Bugünlerde cenazelerde mahzun çünkü cenaze namazlarına ve taziyeye katılım düşük oluyor. Cenaze namazına da katıldık bu süreçte mesafeli bir saf düzeni ile kıldık eskiye göre iyi olan tek şey insanların mesafeyi koruması nedeniyle cenazenin defni sırasında lüzumsuz konuşmayı , gülüşmeyi bırakmış olması ve önüne bakıp tefekkür etmesi.

Bu günlerde hava kirliliğinin baya azaldığı ifade ediliyor ama bazı saatlerde yine yoğun bir trafik var , belki sokak kirliliği , çevre kirliliği azalmış olabilir.

Belki görmüş olduğumuz başkaca ilklerde var.Hepsini ayrıntılı yazmak kaydetmek mümkün değil bir hekimin yaşadığı ilkleri biz fazlaca bilmeyiz bir öğrencinin gözünden ilkler ne ,bir öğretmenin gözünden ilkler ne bu günleri kısaca yazma adına  kaydetmeye çalışıyorum.Bu günlerin pek tabii bir çok maddi ve manevi sıkıntısı ve üzüntüsü var ama içerisinde olan güzellikleri de , gelişmeleri de es geçemeyiz , takip ediyoruz.Allah beterinden saklasın eski ramazanlar muhabbeti yapılırken herhalde 2020 ramazan ayı veya 1441 hicri ramazan ayı herhalde kendisinden sıkça bahsedilen bir ramazan ayı olacak.30.04.2020

 

Mehmet Emin Başalp

Ramazan Tavsiyeleri

RAMAZAN AYI TAVSİYELERİ

Hayatımızın belki en ilginç ramazan ayını yaşayacağız.Allah başka dertlerle imtihan etmesin.Vakit namazını camide kılamamak , Cuma namazı kılamamak , teravih namazını camide kılamamak , hatimli teravih namazı kılamamak , camilerde mukabelelerin olmaması , toplu iftarın olmaması gibi bir çok durum var bunlar bizi hüzünlendiriyor.

Ramazan ayında ne yapacağız , tabii ki orucumuzu tutacağız.

Kuran-ı Kerim hatmine başlamak ve en az bir defa hatmetmek gerekir.Bu kadar okuyamıyorsa okuyabildiği kadar ama her gün bir kısım Kur’an okumalı.İmkanı olan meal veya tefsir okumalı.İmkanı daha fazla olan Hadis-i Şerif kitapları okuyabilir.İmkanı daha fazla olan başkaca faydalı kitaplardan salih insanların kitaplarını ve nasihatlerini içeren kitapları okuyabilir.Kur’an-ı Kerim bilmeyenler mealine ağırlık verebilir.

Zikir yapacağız , zikir geniş manalıdır , nafile namaz kılınabilir , kaza namazı kılınabilir , lafızla veya kalben Kelime-i tevhid ve Alllah’ın isimleri tekrar edilebilir.

Peygamber Efendimize salavatlar getirilebilir.

Günlük dua miktarı artırılır bilhassa oruçlu iken , orucu uykuya tutturmamak lazım.

Teravih namazları kılınmalı.Teravih namazı evde serbestçe kılınabilir , arada Kur’an okunabilir , hadis okunabilir , salavatlar getirilebilir daha geniş  bir namaz ve dua zaman dilimine dönüştürülebilir.

İtikaf sünneti bu yıl yapılabilir mi bilmiyorum ama son on gün bilhassa geceleri ibadetle geçirmeye gayret edilmeli ayrıca daha fazla  imkan var.Hanımlar zaten itikafa evde girerler bu sene sünneti herhalde ifa etmek onların vazifesi olacak gibi.

Yemek konusunda zaman zaman çok az yemek suretiyle biraz nefs terbiyesi yapılabilir hatta tavsiye ederim yapın. İftarda bir kase çorba veya simit , sahurda birkaç hurma , kuru üzüm , süt , yoğurt gibi.

Bazı huylardan vazgeçme zamanıdır bu zamanlar , kendimizde gördüğümüz kötü huylardan vazgeçeceğiz , hiç olmazsa gayret edeceğiz.Maalesef gıybet , kibir gibi huylarımız var vazgeçmek lazım veya uyarıya da açık olmak lazım.

Fitremizi vermeyi ihmal etmeyeceğiz.İhtiyaç sahiplerine yardımcı olacağız , oruçlu iftar ettirmeye gayret edeceğiz.

Yalnız kalarak tefekkür edilebilir , imkan dahilinde dışarıda da tedbirli şekilde yalnız kalınabilir.Günlerin getirdiği şartlar zaten başlı başına bir tefekkür zaten.

Bizi oyalayıcı alışkanlıkları azaltmak gerekir.

Hurafe dini bilgilere , sosyal medya mesajlarına vb itibar etmeyelim.Kaynaklı , belirli , sahih kitaplardan bilgi edinelim.

Şimdi bu nasihatleri yaptım ama kendime yaptım.

Bu günlerde çekilen sıkıntı hiçbir şey kendimizi kandırmayacağız.Peygamber Efendimiz Bedir harbine ramazan ayında çıktı , bir avuç müslüman , kıt imkanlar , bu savaşın manevi ağırlığı vesaire yanında bizim sıkıntılarımız tahammülsüzlük olur.Şikayet asla yapmayacağız.Daha az ibadet ettiğimize , camiden uzak kaldığımıza üzüleceğiz , dua edeceğiz.

Çocukluktan itibaren Allah’a şükürler olsun teravih namazlarına gitmeye gayret ederdim , daha sonrasında ise eş dostla oturmayı severdik.Namaz sonrası oturmak , sohbet etmek gerçekten keyiflidir.Bu sene aile ile demek ki daha fazla zaman geçireceğiz.

İbadete daha çok zamanımız olacak demek ki bu herkese daha fazla sorumluluk yüklüyor yapabildiğimizi yapacağız.

İki yıldır kurumsal iftarlara katılmama kararı almıştım ve çok fazla teravih sonrası oturmayınca sakin bir ramazan ayı geçiriştim ve gece de spor salonları açıyordu yüzmeye gidiyordum , son derece güzel bir ramazan ayı idi.Bu senede evde de egzersiz ortamını sağlamak gerekir diye düşünüyorum.Tabii bahçeli evlerde oturanlar daha rahat olacaklardır.

Ramazan ayı bir ibadet ayı bu ayda ne kadar ibadet yapabildin o kardır. O zaman bu zamanı boşa harcamayalım ve bereketinden istifade edelim.22.04.2020

Mehmet Emin Başalp

TARIK MÜMTAZ GÖZTEPE’NİN İMAM ŞAMİL KİTABI DEĞERLENDİRMESİ

şamil kitap

Akra Fm tarafından hicri 1441.yılı Şeyh Şamil Yılı olarak ilan edilince bu konuda ne şekilde okumalar yapabilirim diye düşündüm ve bazı kitaplar belirledim.Bu kitapları bazı dostlarla okuyarak beraber de değerlendirdik.Daha fazla kişinin istifade etmesi için yazılı hale getirmeyi ve okuma sırama göre  yayınlamayı düşündüm.

Okuduğum kitaplardan ilki Tarık Mümtaz Göztepe’nin Sebil Yayınevi’nden çıkan Dağıstan Arslanı İmam Şamil kitabıydı.Bu kitap evimizde vardı 1975 tarihli dördüncü baskısı.Bu kitabı ben esasında ortaokul yıllarımda okumuş ve oldukça beğenmiştim kitabın bir özelliği akılda kalıcılığının yüksek olmasıdır nitekim yeniden okuduğumda da bir çok konuyu hatırladığımı fark ettim.

Bu kitabı bilhassa gençler için tavsiye ediyorum.Şeyh Şamil sarsılmaz bir iman , kuvvetli bir cesaret sahibi.Şeyh Şamil Ruslarla nasıl mücadele edileceğini anlamış ve uygulamış bir lider.Bir devletin , techizatlı bir ordunun komutanlığı daha kolaydır Şeyh Şamil’in ise nasıl zor şartlar altında bir mücadele yürüttüğü toplumu nasıl yönlendirebildiği  ve mukavemetini nasıl artırabildiği kitapta görülmektedir.Her şey Allah’ın takdirindedir , Allah şeyh Şamil’den razı olsun biz ise ibretler almalıyız.Zor şartlarda mücadele kolay değildir bir müslüman kendini günümüz şartlarında da hem bedeni hem zihni buna hazırlamalıdır toplum olarak da güçlü olmamız gerekiyor devlet olarak ta güçlü olmamız gerekiyor yoksa bu yaşananları bizde yaşarız nitekim bizim de üzerimize geldi düşmanlar ve yeniden gelmek için fırsat kolluyorlar uyanık olmamız lazım.şeyh Şamil’i tanımak bizi uyanık kılar.

Kitabın giriş kısmında “İşbu eser Şeyh şamil’in hayatta bulunan güzide torunu Kamil Paşa’nın oğlu Sadi Şamil Bey tarafından lütfen tektin ve tashih buyurulmuştur “ şeklinde bir yazı bulunmaktadır. Kitabın içinde aileye dair detay konular bulunduğu için belki bu tür bilgilerinin belgelenmesi mümkün olamadığından hiç olmazsa ailenin soyundan kişilerin tashihinin önemli olacağı düşünülmüş olabilir.Bu kitabı Kadir Mısıroğlu’nun da tavsiye ettiğini okumuştum zaten Sebil yayınevi de ona aittir.

Kitap tam anlamıyla bir roman değil , bir biyografi de değil , bir akademik kitap veya tarih kitabı hiç değil kitap edebi bir dille Şeyh Şamil’in hayatı ve mücadelesini gerçek bilgilere dayalı şekilde anlatan tarihi bir romana benzemektedir. Kitap hamasi bir üslupla genelde başarı ve kahramanlıklar kısımları belirtilerek yazılmış .Kaynakça kısmı olmadığından müellifin bu bilgileri nereden edindiğini tam olarak bilmiyoruz ama genel itibariyle tarihi akışa , gerçekliğe ve Şeyh Şamil’in hayatına uygun.

Kitabın bir yönü şöyle görülebilir Kafkas coğrafyası ve insanına dair çok fazla bilgisi olmayan bilhassa gençler veya her yaşatan kişinin akıcı bir şekilde okuması maksadıyla Tük insanının muhayyilesine ( hayal etme gücü )  ve zevkine hitap eder şekilde yazılmıştır. Bu nedenle akılda kalıcılığı yüksektir.Kitap dönem şartlarını değerlendiren bir mukayeseye çok fazla yer vermemektedir.Bu yönü tarihi anlamda kitabı zayıflatmaktadır.Çünkü Şeyh Şamil Kafkasya coğrafyasında uzun bir mücadele yürütürken  öncesi ve sonrası yönünden veya  Osmanlı Devleti ile ilgili bilgi yok.

Kitap Gimri Muharebesi ile başlar.Bu muharebede Dağıstan’da Ruslara karşı mücadeleyi yeniden başlatmış ve liderliği ele almış olan Gazi Muhammed’in şehid oluşu ve Şeyh Şamil’in ağır bir yara almasından bahsedilmektedir.

Bu kitapta , Kafkasya coğrafyası , etnik ve dini özellikleri ve Rus işgali bu mücadeleyi ilk başlatan Şeyh Mansur’la ilgili detaylar yok inşallah bu konuda detaylı bilgiler daha sonra değerlendirmesini sunacağım Ahmet Yüksel’in Rusların Kafkasya’yı İstilası ve Osmanlı istihbarat Ağı kitabında detaylı şekilde var.Bilindiği üzere Gazi Muhammed’den sonra vasiyeti gereği liderliği  İmam Hamzat  alır  fakat o da kısa bir süre de camide Şeyh Şamil döneminin tartışmalı isimlerinden Hacı Murad’ın ağabeyi tarafından şehid edilir.Hacı Murad da bu suikasta iştirak etmiş fakat kaçarak kurtulmuştur.Bu kitapta Hacı Murad ile ilgili bazı değerlendirmeler bulunmaktadır.Bu suikastı ailesine karşı bir hareketten dolayı işlemiş olabileceği , onun esasında çok önemli bir lider özelliğine sahip olmadığı , Şeyh Şamil tarafından affedildikten sonra başarılarını Şeyh Şamil’e borçlu olduğu ve daha sonra Ruslar’a sığınmasının Şeyh şamil’in bir planı olduğu şeklinde değerlendirmeler vardır.Bu konuyla ilgili detay değerlendirmeleri de Tolstoy’un Hacı Murad romanı ekseninde yapacağım.

İmam Hamzat’ın vefatı ile Şeyh Şamil Kafkas Müslümanlarının  liderliğine getirilir.Tabii kitapta bu özelliğine çok değinilmese de satır aralarından bu husus anlaşılır.Şeyh Şamil aynı zamanda bir tasavvufi lider ve bu mücadelenin de dini lideridir de aynı zamanda , şahsında komutanlık , idarecilik ve şeyhlik gibi hususları birleştirmiş ender şahsiyetlerdendir.

Kitap bu konudan sonra İmam Şamil’in Ruslarla olan muharebelerini anlatır ve ilki Ahulgoh’tur.Bu muharebelerde bilinmesi gereken isimlerden biri o zaman ki Rus Çarı Nikola ( Nikolay ) Generel  Grabe , Genereal Klug Von Kulugenev , Prens Voronstof , General Farytag gibi isimlerdir.Ahulgoh muhrebesinde ilginç olan kalenin uzun süre muhasarası nedeniyle çok kayıp verilmesi nedeniyle geri çekilme anlaşması yapılması e şeyh Şamil’in oğlunu Ruslara rehin verme hadisesidir.Bu olay esasında savaş tarihi kayıtlarında önemsiz bir hadise olarak görülüyor fakat kitabın ilerleyen bölümlerinde oğlunu kurtarışı ve oğlu ile münasebeti ve vefatı Şeyh Şamil’in evladı ile imtihanı oluyor.Benim burada dikkatimi çeken oğlunun kurtuluşu ile ilgili çalışmaları diğer oğlu vasıtasıyla yapmış olması ve ailevi meselesi ile ilgili diğer mücahidleri karıştırmamasıdır. Şeyh Şamil Kafkas müslümanları için oğlunu rehin veriyor ama kurtulurken kimse zarar görmesin istiyor bu çok yüksek bir karaktere ve olgunluğa sahip olduğunu gösterir.Ayrıca oğlunun fikirlerine karşı da herhangi bir müsamaha göstermiyor.Şeyh Şamil’i Şeyh Şamil yapan hususların başında bu dirayeti geliyor.

Ahulgoh muharebesinde ilginç bir detay bazı müslüman kadınların esir düşmemek için kendilerini kaleden uçuruma atmaları bu husus gerçekten böyle miydi yoksa münferit hadiseler mi bilemiyorum kitapta belki kafama takılan tek ayrıntı bu oldu.Şeyh Şamil’in ve etrafının dine bağlılıkları ve bilgi sahibi oldukları ise bilinen bir gerçektir.

Kitap’ta daha sonra Şeyh Şamil’in Çeçenistan ve Dağıstan topraklarında naipleriyle beraber naipler hem komutan hem de alt idarecilerdir yapmış olduğu savaşlar yer alıyor. Kitap Şeyh Şamil’in Rusları perişan ettiği savaşlar ve kazandığı zaferlerle devam eder bunlara ilişkin harekatın nasıl yapıldığı , ne şekilde çarpışıldığı ve nasıl kayıplar verildiği gibi detaylar bulunmaktadır.Rusların Kafkasya’da ilerleyebilmek için nasıl asırlık ağaçları kestikleri veya yaktıklarını ise okudukça Rus acımasızlığının sadece kadın , yaşlı , çoluk , çocuk demeden insana olduğu kadar tabiatı bile tahrip edici olduğunu göstermektedir.Şeyh Şamil kalabalık ve techizatlı Rus ordusuna karşı gerçekten insan üstü bir mücadele göstermiştir.Kitapta Şeyh Şamil’in gerilla tipi savaşın mucidi olduğundan bahsediliyor bu gerçekten böyle midir bilmiyorum ama Şeyh Şamil düşmanlarının bile takdir ettiği büyük bir askeri deha ve kendi de savaşları uzaktan komuta etmeyen bizzat savaşın içinde yeri gelip yaralanan , askerlerinden daha fazla fiziki efor sarf edebilen , açlığa ,susuzluğa, yorgunluğa dayanmada büyük metanet sahibi bir asker.Şeyh Şamil’in güçlü bir nefs eğitiminden geçtiği anlaşılmaktadır.Bu zorlu süreçler içerisinde makam ve mevki peşinde koşmadığı çok açık tek bir davası var Müslüman Kafkasyalıları bir bayrak altında toplayıp hür bir şekilde yaşamak çünkü kendisinden önce Rusların kısım kısım işgal ve zulümlerini görmüş.İşgal hem siyasi hem dini hürriyeti kaldırmakta ve giderek köleleşen bir toplum oluşturmaktadır devamında da ekonomik sömürü gelmektedir.Onun için Şeyh Şamil tavizsiz de bir liderdir ,  tavizsizliği ve sertliğini bir despotluk olarak görmemek gerekiyor çünkü mücadele dönemi devamlı bir savaş dönemi her ülkede savaş dönemi sıkıyönetim olur , içkiye , tütüne karşıtlığı çok serttir çünkü bunlar toplumu gevşetir ve çürütür , dini anlamda serttir çünkü halkın moralini ve dayanma gücünü yüksek tutmak zorundadır.Nitekim tüm Müslümanlar Allah’ın yardımının da ancak iyi kullara geleceğine inanır.Gevşek bir toplumun uzun bir mücadele yürütemeyeceği açıktır bu nedenle İmam Şamil bu hususları çok iyi analiz etmiş ve uygulamıştır.

Şeyh Şamil büyük zaferler kazanıp ordusunu büyütmesine rağmen daha sonra toplumdan kopmalar ve komutanlarından kopmalar meydana geliyor.genel manada da Ruslar Şeyh Şamil’in direncini kırmak için çok fazla yığına yapıyorlar.Osmanlı Devleti’nden de gerekli yardım gelmiyor. Osmanlı devleti o dönem Tanzimat paşalarının idaresinde Avrupa’nın denge politikasına bağlı bu nedenle Avrupalıların Müslüman Kafkasyalılar umurunda olmaz şu bir gerçektir tarihte de hep görelim Müslüman’a karşı gayrimüslimler birleşirler yine öyle olmuştur.Osmanlı Devleti de hem mali hem askeri durumundan dolayı gerekli yardımı yapamamıştır.Çünkü daha önce tarihi bilgilerden biliyoruz Ruslara karşı aldığı ağır yenilgiler vardır ve bir maceraya girmekten korkmaktadır.Aslında Şeyh şamil gibi muzaffer bir müttefik varken  bu fırsat kullanılamamıştır ve bu fırsatın gidişi ile ilerde 93 harbinde de görüleceği üzere Ruslar Osmanlı Devleti’ne çok ağır bir darbe vurmuşlardır  bu savaşın devletin yıkılmasına sebep olduğunu tarihçiler ifade etmektedir.

Şeyh Şamil’in halk desteğinin azalması ve komutanlarının Rus safına geçmesini ise kitap çok izah edemiyor ama kanaatim uzun mücadele,  uzun mücadele en nihayetinde insanın dayanma gücünü yok eder düşmanla nihayetsiz bir çarpışma sürecide direnci kırmaktadır. Burada esas kaybeden tabii yine Kafkas halkı olmuştur çünkü Şeyh Şamil’den sonra yüzyılları bulan bir Rus zulmü yaşanmış ve hala yaşanmaktadır.Bir diğer hususta Şeyh Şamil bir Allah dostu , evliya böyle bir insanı yalnız bırakmak olmaz arkasında dayanılmaz imtihan gelir.Çünkü Şeyh Şamil şunu diyebilir ben uyardım , ben mücadele ettim , zaferden sorumlu değilim ama sefer sorumluğunu yaptım. Direncin bir anlık kırılması İslam toplumları için ibret olmalıdır bazen telafisi olmayabilir.

Neticede Şeyh Şamil en son dört yüz kadar sadık adamı ailesi vesaire Gunib dağına çekilir orada muhasara altına alınır ve uzun  düşüncelerinden sonra teslim olur.Şeyh Şamil gibi Ruslarla anlaşalım veya teslim olalım gibi imalara bile ölüm cezası veren bir liderin teslim oluşu artık Allah’ın Şeyh Şamil içinde bir imtihanı mıdır yoksa Şeyh Şamil’in Kafkas halklarının geleceği için bir şeyler yapabilme arzusu mudur bilemiyoruz ama bu teslim olma ve daha sonra ev hapsinde Ruslar verdikleri sözleri tutmamışlar ve Şeyh Şamil gibi son derece zinde , saçı ve sakalında ak olmayan birisinin bu süreçte saçı ve sakalı bembeyaz olmuş ve çökmüştür. Şeyh Şamil hacca gitmesine izin istemiştir hep bu isteği ile diğer Müslümanlarla yüz yüze bir irtibat kurma isteği olduğunu düşünüyorum.Sağlıklı iken bu izin verilmemiş ancak çok ihtiyarlayınca bu verilmiştir.

Kitabı bazı tespitlerle bitireyim ;

Şeyh Şamil kitapta bir çok yerde var her hal ve şartta vaktinde namazdan asla taviz vermemiştir.

Şeyh Şamil adaletli bir insandır kendi annesinin Ruslarla barış için köylülere aracı olmasını da cezalandırmış ve onun yerine kırbaç cezasını kendi çekmiştir. Hiçbir zaman toplumdan ayrı imtiyazlı bir lider olmamıştır.

Rusya’da bazı incelemelerde bulunurken silahları incelemesi neticesi neden yenildiğimizi anladım diyerek teknolojinin önemini belirtmiştir.Bu hususta Müslümanlara ders olmalıdır kendimizi geliştireceğiz.

Ruslar iyice ihtiyarlayınca hacca gitmesine izin vermiş ve giderken İstanbul’a uğramış çok hürmet görmüş , haccını eda etmiş , Müslümanlar çok rağbet edince Kabe damına çıkarak herkes görmüş ve orada hastalanarak vefat etmiştir. Cenab-ı Allah bu güzel kuluna bu mücahid kuluna son derece güzel bir son göstermiş , bütün Müslümanlarla buluşmuş ve Hazreti Peygamberin vefat ettiği Medine’de vefat etmiştir.

Kitaptan belki çok daha detaylar çıkar ama çok uzun bir yazı da zor okunuyor hem diğer kitaplarla kıyasa devam edeceğiz hem de okunmasını tavsiye ederim.

 

Mehmet Emin Başalp

 

KAPU

KAPU

Yaşım otuz beş
Yolun yarısındayım,
Hayal meyal canlanıyor gözümde
Kapu Camii’nin o eski ak direkleri,
Kara kürsü ortada
Biz teravihi orada bildik
Hatimleydi, uzundu, ne tatlıydı.
Dualar, salavatlar, meczuplar ahenkliydi.

Günler geçip bu günlere geldi.
Salgın var bu sene sadece hasta etmiyor,
Biz belki aksatırdık hatimle teravihi,
Kapu’ya gidemesekte başka kapu da giderdik kulluğa,
Lakin bu sene biz mahzunuzda Kapu bizden daha mahzundur.
Çünkü sadece hasta etmiyor bu hastalık.

Haydar Efendiler, Tahir Hocalar, Şükrü Hocalar
Sesleri mihrapta, kürsü de, rahle de
Bize ise hayali kaldı, cümlesine rahmetle
Bu Ramazan-ı Şerif akşam bir simitle duvarının dibinde iftar ederken
O sessiz camii ne düşünecek biz ne düşüneceğiz. 14.04.2020

Mehmet Emin Başalp

TAVSİYE FİLMLER

FİLM ŞERİDİ

Bu karantina günlerinde izlememiş olanlar açısından on tane Türk sinemasının sevdiğim filmini tavsiye edeceğim. Genelde meşhur filmler herkes tarafından izlenmiş oluyor burada genelde pek izlenmemiş olduğunu düşündüğüm filmleri tavsiye edeceğim.

1-KANLI NİGAR (1968 )

Burada izlenmesini tavsiye ettiğim eski siyah beyaz çekimi daha sonra Kemal Sunal ve Fatma Girik’li versiyonu da vardır ama 1968 yılında çekilen Münir Özkul ve Vahi Öz’lü olanı uyarlandığı hikayeye daha yakın ve daha orijinal görüntülerle ve esasında kullanılan dilinde özgünlüğü ile izlenmesi gereken bir yapım.Bazı filmler bir çok kez yeniden çekilebilir ama benim için burada en iyi film olması o filmin o şartlarda bir daha çekilmesinin mümkün olup olmaması ile ilgilidir bu nedenle zaten ortaoyunu geleneğinden gelen bir hikaye olan Kanlı Nigar’ın yine orta oyunu geleneğinden gelen oyuncular tarafından oynanması bu özelliği sağlamaktadır.

2-AH GÜZEL İSTANBUL

Bu film benim favori filmimdir hep tavsiye ederim bu filmin özelliği de bir daha çekilme ihtimali olmamasıdır çünkü çekildiği dönemle uyumlu bir film olup değişen yaşamı artık Osmanlı bakiyesi neslinde yavaş yavaş hayattan çekildiği bir süreci başarılı şekilde anlatmaktadır.Bugün bu film yeniden çekilmiş olsa tarihi bir uyarlamaya dönüşecek ve dekorlarla çekilmeye çalışılacak ve havanın yakalanması asla mümkün olmayacaktır tabii burada Sadri Alışık’ın o müthiş oyunculuğunu da bulmak pek mümkün olmayacaktır.Hele filmin girişindeki “ al sazını sen sevdiceğim şen hevesinle “ şarkısının ircasıda mükemmeldir ve bir daha çekilemeyecek bir boğaz sahnesi ile başlar.

3-AYIP ETTİN ŞEMSETTİN

Yine bir Sadri Alışık filmi gerçekten komik bir filmdir.Filmin bana göre en iyi özelliklerinden biri akıcı olması ve o dönem senaryolarında görülen artık bulunmayan İstanbul argosunun kullanılmış olmasıdır.Maalesef günümüzde filmlerde argo olarak galiz küfürler kullanılmaktadır.Suna Pekuysal’ında yine huysuz mahalle karısı tiplemelerinde başarılı bir örneğidir.

4-KARILAR KOĞUŞU

Kemal Tahir’in bir roman uyarlamasıdır.Film aman aman iyi  bir film değildir belki   ama güzel filmlerdendir.Bu film istenirse bir çok kez başarılı şekilde yeniden uyarlanabilir tavsiye etmem roman uyarlaması sevenler açısından izlenmediyse izlenebilir , olay Malatya Cezaevinde geçmektedir , romanı okuyanlar açısından da başarılı bir uyarlamadır , Hülya Koçyiğit ve Kadir İnanır başroldeler.

5-GRAMOFON AVRAT

Bu filmde Sabahattin Ali’nin bir hikaye uyarlamasıdır , film bu günkü teknikle çok uzatılmış ve durağan denilebilir belki hikaye biraz kısıtlı olduğundan bu yol tercih edilmiş ve film uzatılmıştır bu filmi tavsiye etmem Konya’da geçmesidir , nerede çekildiği yönünde kafa yorulabilir Konya’da ki bir oturak alemi eksenli bir hikayedir , izlemeyenler açısından izlemelerini tavsiye ederim Türkan Şoray ve Hakan Balamir başroldedir.

 

6-AŞK FİLMLERİNİN UNUTULMAZ YÖNETMENİ

Genelde çok bilinen Yavuz Turgul – Şener şen filmleri içinde en bilinmeyendir.Bence film son derece keyiflidir Yeşilçam sinemasının dramatik hallerini gösterir , oyuncuların alkol problemleri , sinemanın bozulması süreci buna yönelik eleştirel bir bakışı içerir bunu da hafif kaçık bir yönetmen olan Haşmet Asilkan üzerinden anlatır.Filmde Oktay Kaynarca’nın gençlik halleri de var.bence filmin güzel yanlarından biri kuvvetli senaryosu ve bir daha bir araya gelemeyecek olan Yeşilçam karakter oyuncularını son defa iyi bir filmde buluşturmuş olması.

7-BİR AŞK MASALI

Bu film bir Türk –Rus ortak yapımı zaten izleyenler bilir farklı bir tarzı vardır ve oldukça bilindik bir hikaye olan Ferhat ile Şirin hikayesini yeniden masalsı bir şekilde çekilmiştir.Ben bu masalsı tarzı nedeniyle izlenmesini tavsiye ederim , Türkan Şoray’ın da klasik Yeşilçam filmlerinden farklı bir oyunculukta olduğu filmlerindendir.

8-ÇİZME

Bu filmde Türkiye’deki Arapça ezan yasağını anlatan bir filmdir bu döneme ilişkin belki çekilmiş tek filmdir denilebilir  Karadeniz’de küçük bir kasabada geçen ve o zamanki sert uygulamaları anlatan bir film belki çekim kalitesi ve oyunculuklar eleştirilebilir ama hangi imkanlar dahilinde çekildiği düşünülürse bence izlenmesi gerekli bir filmdir.Senaryosu Ömer Lütfi Mete’ye aittir.

9-ÖLÜMSÜZ KARANFİLLER

90’lı yıllarda çekilmiş bir Mesut Uçakan filmidir.Film esasında özgün senaryoludur çünkü 90’lı yıllarda ve daha önce Türkiye’de dindar insanlara karşı bir proje olduğu açık olan faili meçhul bazı cinayetleri ilk defa konu edinmiş ve Müslümanların politik duruşlarına ilişkin göndermeler yapmaya çalışmıştır.O günleri ve bu günleri yeniden bir kıyas etmek istenirse yeniden izlenilmesinde oldukça fayda olan bir film.

10-BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA

Bu filmin izlendiğini düşünüyorum ama almak istedim çünkü meslek icabı benim en sevdiğim içinde oldukça gerçek yaşamdan ayrıntılar bulduğum adli bir olaydan kaynaklı kısa bir süreyi anlatan Nuri Bilge Ceylan filmi , ben izlemekten çok keyif alıyorum belki savcı , keşif sahneleri daha fazla hitap etmiş olabilir ama son derece gerçekçi bir film.

İyi seyirler dilerim.10.04.2020

 

Mehmet Emin BAŞALP

Berat Gecesi Ne Yapacağız

Berat Gecesi Ne Yapacağız.

Allah’a sonsuz şükürler olsun bir berat gecesine daha eriştik. Bu gece bir af gecesi, çokça şeyin takdir edildiği bir gece onun için affımız için, hayırlar getirmesi için, şerlerin def’i için, helal rızık, hüsnü hatime ( imanlı bir ölüm, iyi bir son) için, hayırlı ömür için, sağlık ve sıhhat için ve pek çok şey için dua edeceğiz.

Günahlarımızın affını isteyeceğiz, tevbe edeceğiz. Bu geceler bir fırsat gecesi.

Berat gecelerinde affolmayan kullar var aman onlardan olmayalım, içkiye, zinaya devam eden, ana babasına asi olan, kafirler, müşrikler, akraba ile ilgisini kesenler ve kızgın kimseler.

Günahkar insanlara da bolca dua edelim, kurtulsunlar. Akrabalarımız ile ilgiyi kesmeyelim hele kızgınlardan hiç olmayalım, Müslüman, Müslüman kardeşine kin duymaz. Şu salgın hastalık ibret olsun bir ölüm endişesi oldu o zaman düşünelim Suriye’de neler neler oldu, kaç bin kişi öldü, Suriyeli şöyle Suriyeli böyle bir çok konuştuk, Allah’tan bir af dileyelim ve elimizden geldikçe yardım edelim.Bunlar basit şeyler değil dilimizi kirlettik, kardeşlerimiz ve affımız için dua edelim.

Yemen’de, Arakan’da, Doğu Türkistan’a ve bir çok İslam beldesinde kardeşimiz var bir düşünelim, bir içten dua edelim, elimizden geldiğince yardım edelim, Allah’tan yardım istiyoruz ama merhametsiz olmayalım bu kardeşlerimizi çok ihmal ettik.

Fakiri, fukarayı ihmal etmeyelim, infak edelim. Dualar, ibadetler böyle daha kıymetlenir.

Cihadın da çeşit çeşit hali var, işte bugünlerde elimizden geldiğince cihadımızda güç kuvvet ver diye Allah’a dua edelim. Din karşıtlarınım hem ıslahları için çalışacağız hemde saldırılarının defi için mücadele edeceğiz. İlimle, fenle Cihad edeceğiz. Bizi boğmaya yeltenenlere karşı ekonomik cihadı bırakmayacağız.

Bu gece dua edeceğiz, Kuran-ı Kerim okuyacağız, nafile olarak Allah için namazlar kılacağız. Zikredeceğiz. Secde ayetleri vardır onları okuyup secde edelim. Alimlerin sohbetlerini dinleyelim, kitaplarını okuyalım. Velhasıl bu geceyi boş geçirmeyelim, oruç tavsiyeleri var ihmal etmeyelim.

İnsanlar iş güç, yoğunluk diye ibadete vakit ayıramazken Allah imkan verdi, ibadetleri ihmal etmeyelim.

Ve bu salgın hastalığın tez zamanda son bulması, hastaların şifa bulması, kazançların bereketlenmesi için bolca dua edelim.

Allah gecenizi hayreylesin. Allah dualarımızı kabul etsin, ibadetlerimizi kabul etsin. Kandiliniz mübarek olsun.

Mehmet Emin Başalp

EV HALLERİ VE ZITLAŞAN FİKİRLER

Dünyayı kasıp kavuran koronavirüs ile mücadele günlerinde artık insanlar daha fazla evlerde vakit geçirirken bir yandanda zıtlaşan fikirleri ile dijital mecralarda vakit geçiriyorlar.

Gazeteci Muhsin Kızılkaya’nın yazısından okuduğuma göre İsveç Ulusal Müzesi , koronavirüs ile yaşadığı deneyimi yazmasını ve müzeye yollamasını istemiş son derece güzel bir yaklaşım.Tabii insanların tedbir nedeniyle moralinin bozuk olduğu , yakınları vefat eden veya hastalanan insanların acısı ve tedirginliği , işlerin durgunluğundan kaynaklı ekonomik sıkıntı çekildiği bir dönemde ,  insanları yazı yazmaya ne kadar teşvik edebiliriz bilmiyorum ama bir okur olarak en güzel yazılar çok sıkıntılı dönemlerde ortaya çıkmıştır. Bu dönemleri anlatan hatıratlar yahut biyografilerin bu kısımları veya bu dönemleri ele alan roman , hikaye ve şiirler hayli etkilidir.

Allah’a çok şükürler olsun kendim , yakınlarımın veya etraftan herhangi bir dostumuzun bu illet hastalığa maruz kaldığını duymadım.Allah vefat edenlere rahmet eylesin hastalara acil şifalar versin.Şu an için meslekleri icabı risk içinde olan sağlık çalışanlarının kaygıları , ticari durgunluktan kaynaklı kaygılar ve tedbirler kapsamında kısıtlanan hayatın getirdiği olumsuzlukları görüyoruz.   

Eskilerin münavebeli dediği şekilde yani sırayla işe gidiyoruz , bir kamu kurumunda çalışıyorum ve hukukçuyum , adli sürelerin durmuş olması nedeniyle iş yoğunluğumuz azalmış vaziyette.İşe gitmek aslında insana tedirginlik vermiyor çünkü hayatımızın bir rutini olduğu için güven içinde gidiyorum.Aslında doğru tabir selamette olabilir çünkü selametin anlamı korku ve tehlikeden uzak olma halidir.

Anne ve babam ile görüşmüyoruz , kardeşlerimle , dedem , babaannem , kayınvalide ve kayınbabam , amcalar , teyzeler , dayılar akrabalarımızla iletişimimiz genelde telefon veya görüntülü arama suretiyle oluyor.Aslında izolasyon tedbirlerinin temelinde de bu görüşmelere ara verilmesi yatıyor diye düşünüyorum çünkü her ne kadar kişilerin ziyaretleşmesine engel teşkil edecek bir durum olmasa da beraber vakit geçirme ihtimali çok yüksek olduğundan hastalığın bulaşması açısından aile ve akraba ziyaretleri son derece riskli.

Arkadaşlarımız ile genelde whatsaap grupları üzerinden iletişim sağlıyoruz.Buda aslında olabildiğince yoğun bir mesajlaşmaya sebebiyet vermektedir.Bu mecrada çok sayıda bilgimiz dışı yorumlarla vakit geçirmemiz , kimi zaman tedirginliğin yükseldiği kimi zaman mizahın bulunduğu ve yer yer tartışmaların yaşandığı bir mecraya dönüşüyor.

İşe giderken güven ve selamet duygusu içerisinde olmama rağmen alışverişte insan gerilmekte hatta uzunca bir süre evde olduktan sonra sokağa çıkma hali insanda  tedirginlik oluşturuyor.Sanki her yere virüs yayılmış gibi markette alışveriş yaparken acele acele ve tedirgin bir şekilde alışveriş yapıyorum.Oysa ben market ve alışveriş merkezlerinde vakit geçirmeyi reyonlar arasında dolaşmayı pek severdim.

Havalar belki iyi gitse insanlar daha fazla sokakta veya parklarda vakit geçirmeye yeltenebilirler diye düşünüyorum ama hava da uzun zamandır kapalı ve kasvetli.Bazen insanlar gerçekten hava almak ve motivasyon sağlamak isteyebilirler buda son derece normal o nedenle bende kısa bir yolculuk olarak Ladik’e gittim ve Ladikli Ahmed Efendi’nin mezarını ziyaret ettim. Onun harici ne bir parkta oturdum ne de herhangi bir gezme eylemi içerisinde bulundum.Sadece site bahçesinde bazen beş on dakika dolaşıyorum.

İş harici bir gün gönüllüsü olduğum Selçuklu Kızılay Şubesi ile ihtiyaç sahibi ailelere gıda ve hijyen kolisi götürdük tabii bu süreçte ihtiyaç sahibi ailelerin durumları son derece nazik ve bu gönüllü çalışmalardan ve bağışlardan uzak durmamalıyız nitekim bu zor süreçler infak zamanlarıdır.Çünkü infakın kıymetlisi zorken yapılandır elde daha azı varken yapılandır. Bu takvadır , Allah’tan takva ister dururuz o zaman bu zor ve sıkıntılı zamanlarda gayreti artıracağız. İnsana rahatlık veren , iç huzuru sağlayan hususlar bunlardır.Öfkesini yenemeyen , şikayet eden , asi olan ise her daim kaybetmeye mahkumdur. 

Ev halleri nasıl geçmektedir , Allah’a çok şükür aç, açıkta değiliz , imkanımız var , başımızı sokacak bir evimiz var , yiyeceğimiz var , şükrün kıymetini anlama zamanı.Tabii devamlı evde olmanın getirdiği bir sıkılma hali olacaktır hatta oğlum bu konuda belki daha fazla sıkılıyor çünkü dışarıda oynamayı yeni yeni keşfetmişti ve seviyordu.Birde biz gezen bir aileydik neredeyse hayatımız hayli tersine döndü diyebilirim.

Bir hastalık , salgın hastalık , sıkıntılı , durum ve savaş halinde Şifa-i şerif okunmasının bir adet olduğunu bilirdim ve bu hadiseler başlayınca hemen bir Kadı İyaz’ın Şifa-i Şerif alıp okumaya başladım gerçekten çok bereketli bir kitap olduğunu ifade ederim.İnsana manevi bir kuvvet veriyor çünkü kitap baştan sona Peygamber Efendimiz’in güzel hasletlerini anlatıyor ,peygamber efendimizin içinde bulunduğu bir topluluk güven duyar yine aynı şekilde peygamber efendimizle biz ise irtibatımızı ancak ona salat ve selam ederek , sözlerini okuyarak , sünnetini işleyerek ve onu anlatan eserleri okuyarak sağlayabiliriz.Bu irtibatı artıran bir kitap olarak insana güven ve güç vermektedir. Sağolsun Prof.Dr.Mehmet Yaşar Kandemir hocamız çok güzel şerh etmiş akıcı ve anlaşılır şekilde. Tabii bu günlerde sosyal medyadan canlı yayın yapmakta hayli yaygınlaştı bende bu kitaptan birkaç pasajı kişisel hesaplarımdan okudum tabii bu teberrüken bir okuma bir istimdaddır.

Bu günlerde tabii bir çok insanın evde vakit geçirmesiyle kitap okumaya da fırsat bulunuyor.Benim evde televizyonum olmadığı için telefonla daha fazla vakit geçiriyorum  , film izlemeye de pek vaktim olmuyor bu süreçte izleyebildiğim tek film Ahlat Ağacı oldu.Müzik dinlemeye de fırsatımız oluyor.

Epeydir hat yazmaya gayret ediyorduk ama kursumuza da ara verilince uzak kaldık yeniden hat kursumuzla da buluşmak istiyorum.Çünkü hattan uzak kalmak iyi bir şey değilmiş güzel yazı yazmanın insan ruhu üstünde hayli olumlu etkileri var.

Evde kilo almamak için az yemeye gayret ediyorum ama evde durmanın getirdiği alışkanlık olarak bir şeyler yeme isteği oluyor onları ise kırıntı tabir ettiğimiz çerez vb ile bastırmaya çalışıyoruz. Egzersiz yapmaya gayret ediyorum gerçi tam ısınma sağlayamadığımızdan mı nedir egzersizden sonraki günlerde her yerimde ağrı oluyor.Egzersiz videoları izliyorum. Bu süreçte spor yapamamak büyük bir dezavantaj oldu.

Bu zamanlarda ihmal ettiğimiz camide cemaate devam etmenin önemini anladık ve hasret çekiyoruz. Kapu Camiin’de sabah namazına gitmeyi , dostlarla bir çay bir simit yemeyi insan özlüyor.Bazen gitmemek için bahane bulduğumuz sohbet programlarını özlüyoruz.Eldeki nimetin kadrini kıymetini bilmek gerekiyor.

Kahve alışkanlıklarımız değişmiş ve çeşitlenmişti bu nedenle kahve içmeyi özlediğimi söyleyebilirim.Doğa yürüyüşü yapmayı , dostlarla buluşmayı özledik. Hatta köyümü özledim.Gezmeyi severim fakat kendi ekonomik durumumdan biraz ara vermeyi düşünüyordum ama kendimi zorlayarakta olsa bu tedbir günlerinin bitmesi ile gitmek istediğim yerlere gitmek istiyorum.

Bu dönemlerde insan ölümü de düşünüyor tabii bizim mal vasiyet edecek durumumuz yok bizim vasiyetimiz şudur ; Allah’a , peygamberlere , kitaplara , meleklere , kadere ve ahiret gününe inandığımıza şehadet etmeniz , Allah’ın varlığına ve birliğine inanan bir muvahhid bir mümin olduğuna şehadet etmeniz  , ehl-i sünnet vel cemaat akidesi çerçevesinde bir akideye sahip olduğumuza şehadet etmeniz , Allah dostlarını, evliyaullahı sevdiğimize şehadet etmeniz , Allah’ın dostlarına dost , düşmanlarına düşmanlık ettiğimize şehadet etmeniz , haklarınızı helal etmeniz başka ne diyebiliriz.

Yazıda daldan dala atlıyoruz ama yazının sonunu zıtlaşan fikirlere de ayıracağım.Bu süreçte insanların dine bakışının olumsuz olduğunu düşünmüyorum çünkü insanlar sıkıntılı zamanlarda Allah’a sığınacaklardır ama içindeki küfrü ve nifakı gizleyenlerde bundan geri kalmıyorlar bunlar azınlık olmalarına rağmen çok gibi hissediliyorlar.Bu azgınlıkta bulunanlar inananları üzüyorlar tabii bu pervasız kişilere de anladıkları dilden cevap vermek gerekiyor öyle boş bir meydan olmadığını bilmeleri gerekiyor.

Bunların başında bilim ve din kıyası yapmaya kalkan bedbahtlar var bu tuzağa düşen inananlarda varsa iyice bir düşünsünler bilimin acizliğini düşünsünler.Zaten Allah katında tek din İslam’dır , İslam’ı zaten batıl dinlerle birlikte düşünmek bir akidevi bozukluk olur. İslam’ı haşa o derekeye indirip birde bilim karşısında değerlendirmeye kalkıyorlar bu katmerli bir itikadı bozukluktur.

Camilerde edilen duadan tut , inanan insanların ettiği duadan rahatsız olan insanlar var , sabır tavsiyesinden rahatsız olan insanlar var.İnsanlar Allah’tan sabır ve dua ile yardım isterler bu aynı zamanda oruç ve namazla yardım isteme anlamına da gelir.Sabrın dindeki önemini , duanın önemini bilmeden alaya alır gibi ifadeler şuursuzluktur.

Allah’ın ayetleri ile dalga geçenler , inanan insanları alaya alanlar bu günlerde içlerinde ki kin ve nefreti açığa çıkaranlardır.Allah hidayet versin.Çünkü bu hal çok tehlikelidir rahat zamanda dine yüz çevirdiği gibi sıkıntılı zamanda da yüz çeviren artık hak ve hakikatten iyice uzaklaşmıştır.

Bir başka sorun şükürsüzlüktür , şükürün karşıtı küfürdür.Nimete nankörlüktür.Her şeyden şikayet etmenin zamanı değildir.Yazılarımızda da dedik Allah daha beterinden saklasın , ucuz muhabbetlerle 2019 yılı şöyle dedik 2020 şöyle oldu bilmem ne gibi kıyaslara , tespitlere gerek yoktur. Ekonomiden şundan bundan kaygılanılır ama rızık endişesine düşülmez.Bunları açık açık ifade etmek pervasızlıktır.İnsan acizdir her şeye gücü ve kudreti yeten Allah’tır.Bu sürecin sonucunun ne olacağını nereden biliyorsun sanki bu günleri öngördün de devamı için felaket senaryoları üretiyorsun.

Velhasıl geçtiğimiz bu sıkıntılı günlerin bir an önce son bulması için dua ediyoruz. Herkese hayırlı günler , sağlıklı , huzurlu günler diliyorum.01.04.2020

 

Mehmet Emin Başalp